SAHANIN İKİ TARAFI: THE ENGLISH GAME

Futbol, günümüzde milyonlarca insanın tutkunu olduğu bir spor dalı. Her hafta yeryüzünün her kıtasında insanlar bu sporu coşkuyla takip ediyor. Peki dünyanın en popüler sporu nerede, nasıl ve hangi şartlar altında doğdu? The English Game dizisi bu soruları cevaplamaya çalışıyor. Futbolun doğduğu yıllara gittiğimiz dizinin odağında sadece futbol yer almıyor. 19. Yüzyılın sonlarında sanayileşmenin ve şehirleşmenin sancılarını yaşayan İngiliz toplumunun gündemini fabrikalardaki zor çalışma şartları, gelir adaletsizliği, kadın hakları meşgul ediyordu. Fakat bu sancılı süreçte İngiliz toplumunun her kesimi ortak bir eğlenceyi keşfetmekteydi: Futbol.

The English Game dizisi futbolun doğduğu 1800’lü yılların ortalarında İngiltere’deki sosyal ve ekonomik durumları da olay örgüsünde barındırıyor. Peki, bahsettiğimiz dönemde İngiliz halkı hangi şartlar altında yaşıyordu? Öncelikle, insanlar büyük kitleler halinde şehirlere göç etmekteydi. Hızla sanayileşen ülkenin iş gücü ihtiyacı ancak bu şekilde karşılanabilirdi. Şehir hayatına alışkın olmayan göçmenlerin uyumsuzlukları altyapı eksiklikleriyle birleşince “üzerinde güneş batmayan imparatorluğun” büyük şehirlerinde içler acısı insanlık manzaraları yaşanmaktaydı. Bu duruma İrlanda’daki kıtlıktan kaçan Katolik İrlandalılarla, Protestan İngiliz ve İskoçların bir arada yaşamak zorunda kalması da eklenince ortaya oldukça gergin, yoksul ve mutsuz bir toplum çıkıyordu. Çaresizliğin hüküm sürdüğü topraklarda insanları mutlu etmek için bir mucizeye ihtiyaç vardı ve mutluluğun kaynağı “association football” yani bugün bildiğimiz anlamıyla futbol olacaktı.

Dizinin merkezinde yer alan iki ana karakter, Fergus Suter ve Arthur Kinnaird oyunun ve ülkenin iki farklı kesimini temsil ediyor. Fergus Suter İskoçya’dan Kuzey İngiltere’nin Darwen şehrine göç etmiş bir tekstil işçisidir ve futbol oynaması için kendisine para verilen ilk futbolculardan birisidir. İlk profesyonel futbolcu diyebileceğimiz Suter’in karşısında ise oyunun amatör kalmasını savunan Arthur Kinnaird yer almaktadır. Kinnaird, Old Etonians takımının kaptanıdır; kulübün diğer oyuncuları da ülkenin en köklü okullarından Eton College mezunlarından oluşmaktadır. Kısacası futbol, İngiltere’nin “centilmenlerini” ve alt sınıflarını aynı sahada buluşturmayı başarmıştır fakat iki taraf da bu durumdan çok memnun değildir. Oyunun kurallarını belirleyen ve the FA’de (İngiltere Futbol Federasyonu) önemli konumlarda olan “centilmenlerin”, futbolu fabrika işçileriyle paylaşmak istememesi saha içinde de tansiyon yükselmesine sebep olmaktadır çünkü sanayileşen Kuzey İngiltere’de fabrika takımları her geçen gün artmakta ve FA Cup’a (Federasyon Kupası) katılmak için başvurular her yıl katlanarak artmaktadır. Dizinin ana karakterleri Fergus Suter ve Arthur Kinnaird’in yolları da bir FA Cup mücadelesinde kesişir. Böylece Lord Kinnaird ilk defa alt sınıflarla yakın ilişki kurmaya başlayıp kendini ve çevresindeki insanları sorgulamaya başlar.

Arthur ve Fergus aracılığıyla İngiltere’nin özellikle sosyo-ekonomik durumunu daha yakından görebiliyoruz. Tekstil üretimi sayesinde süper güç haline gelen Britanya İmparatorluğu elde edilen geliri işçilerle paylaşmayı istememektedir. İşçilerin greve gitme hakları vardır fakat açlık da Demokles’in kılıcı gibi üzerlerinde duruyordur. Fergus ve Darwen FC’den takım arkadaşları zor şartlar altında hem futbol oynamaya hem de hayatlarını idame ettirmeye çalışırlarken Arthur ve Old Etonians oyuncuları ülkenin refahından faydalanmaktadır. Ülkenin refahından faydalanamayan diğer büyük kesimse kadınlardır. Sanayileşen Britanya’da kadınlar da üretime ve ekonomiye katılmaktadırlar ancak emeklerinin karşılığını tam olarak almamaktadırlar. Buna ek olarak, çalışma ortamlarında taciz ve istismar edilen kadınlar ahlaksızlıkla itham edilerek toplumdan dışlanmaktadır. Öte yandan “centilmen” eşleri hızla gelişen ekonominin sağladığı konforun ve güvenli ortamın keyfini sürmektedir. Dizinin genel çatışması bu zıtlıklar ve ikilikler üzerinedir. Neredeyse ortadan ikiye bölünmüş toplum futbol sayesinde bir araya gelebilmektedir. İngiltere büyük sorunlar yaşasa da futbol, geniş kitlelerin ortak eğlencesi haline gelerek yeni bir şehirli kültürü oluşturmaktadır.

The English Game’i sadece tarih veya futbol dizisi olarak değerlendirmek doğru değildir. 1870’li yıllarda İngiltere’nin ve İngiliz toplumunun parçalı yapısını ortaya koyan bir yapım olarak değerlendirmek faydalı olacaktır. Futbol açısından bakıldığında bu ikilik Arthur ve Fergus karakterleri aracılığıyla izleyiciye yansıtılmıştır. Sosyo-ekonomik yönden bakıldığında işçiler ve fabrika sahipleri arasındaki gerilim, Kuzey ve Güney İngiltere arasındaki gelişmişlik farkı, kadın erkek eşitsizliği gibi ikiliklerin dizinin temelini oluşturduğu görülür. The English Game, her dönem yapımında olduğu gibi bazı tarihi sapmalar ve hatalar barındırsa da dönemin sosyal ve ekonomik durumunu seyirciye başarılı bir şekilde yansıtabildiği için izlemeye değer bir yapım.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz