Bilimkurgu türü yapısı gereği, geleceğin dünyasında yaşanması muhtemel teknolojik ve sosyolojik değişikliklere yer verir. Çoğunlukla bilimsel gelişmelerin ışığında ilerleyen tür içerisinde, toplumsal hayattaki olumsuz gelişmeler de sıklıkla karşımıza çıkar. Özellikle distopik metinlerde baskıcı ve faşizan yönetim biçimleri, doğal kaynak sıkıntısı ve pranga altına alınmış toplumlar gibi konuları okumaktayız. Zira yaşadıkları dönemden yola çıkarak metinlerini inşa eden bilimkurgu yazarları, çoğunlukla gelecekten endişeli olma eğilimindedir. Harry Harrison da gelecekten pek umutlu değil ve bu konudaki bütün korkularını Yer Açın! Yer Açın! adlı kitabında bir araya getirmiş diyebiliriz.
Harry Harrison 1966 yılında yazdığı bu kitapta, tarih olarak 1999 yılını seçmiş. Söz konusu yılda, Amerika’nın New York eyaletinde geçen kitap, aşırı nüfusun sebep olduğu toplumsal ve bireysel çöküşün iç içe geçen hikâyesi olarak düşünülebilir.
Hikâyeye 35 milyon nüfuslu New York eyaletinde, geçim sıkıntısı çeken polis memurlarından yalnızca biri olan Andy Rusch ile tanışarak başlıyoruz. Kirayı bölüştüğü bir oda arkadaşıyla birlikte yaşıyor. Sabahları su ve yiyecek bulmak için herkes gibi sıraya giriyor ve bütün günü şehrin sokaklarında, yakalayacağından umudu olmadığı suçluların peşinde koşturarak geçiriyor. Umutsuz çünkü polis teşkilatı, her saat yenileri eklenen suçları çözmek için yetersiz kalıyor. Suç oranlarının tavan yaptığı şehir, tam bir batakhaneye dönüşmüş durumda. Her alanda kıtlık çekilen ve her günün birbirinin aynı olduğu New York’ta Andy Rusch sadece bir sonraki günü görmeye çalışıyor.
Ancak günün birinde Andy’nin tekdüze hayatı alt üst olur. Eyaletin en büyük suç baronlarından biri öldürülünce hem o hem de polis teşkilatı için koşturmaca başlar. Taylandlı bir evsizin kelimenin tam anlamıyla yanlışlıkla öldürdüğü Mike O’Brien, şehrin yeraltı camiası için önemli bir isimdir. Haliyle cinayeti kimin işlediği, organize bir suç olup olmadığı, devamının gelip gelmeyeceği büyük önem kazanır. Şehrin ileri gelenleri ve hükümetten birileri de davayı yakından takip edince neredeyse bütün polis departmanı bu cinayete odaklanır.
Mike O’Brien cinayeti ile hem şehrin ve ülkenin içinde bulunduğu sefaleti hem de birey olarak Andy’nin yaşadığı çaresizliği okuyoruz. Madalyonun öteki yüzünde ise Amerikan rüyasının nasıl yerle bir olduğunu görüyoruz.
Kitabın, okuduğum bilimkurgu kitapları arasında betimleme ve tasvirlere en fazla yer veren eserlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Harrison bu kitabında teknik detaylar ve teknolojik gelişmelerden ziyade, yarattığı karakterin varoluşsal problemlerini ön plana çıkarmış. Haliyle bilimsel yönü zayıf bir bilimkurgu kitabı olarak kabul ediliyor. Evet, bu türe ait alıştığımız tanımlara uymuyor. Yani çağının ötesinde teknolojik aletler, uzay gemileri, yapay zeka sistemleri gibi şeylerle karşılaşmıyoruz. Ancak bu tür içerisinde sosyolojik anlatılar da sıklıkla yer alıyor ve Yer Açın! Yer Açın! bu yönü çok kuvvetli bir eser. Bunun en çok hissedildiği yer ise ana karakter seçimi.
Andy Rusch bir sivil polis. Bütün günü sokaklarda devriye atarak, soruşturma peşinde geçiyor. Şehirde yaşayanların çoğu gibi sınırında yaşıyor. Bir ailesi yok ve mesleği icabı fiziksel ve düşünsel anlamda bir hayli aktif. Ana karakterin polis kimliği, hikâyenin daha iyi anlaşılması adına verilmiş stratejik bir karar. Şehirde olan biten her şeyden haberdar olan Andy sayesinde okurun kafasında soru işareti kalmıyor. Açlık, sefalet, suç, yolsuzluk, çaresizlik… Aklınıza ne geliyorsa her şeyi Andy ile takip ediyoruz. Buna benzer bir ana karakteri Empedokles’in Dostları’nda da görmüştük. Okuduğumuz kitabı daha iyi anlamamız için yapılmış gayet yerinde bir uygulama.
Kitapta hoşuma giden bir diğer detay da tarih seçimi. Çoğumuzun merakla ve heyecanla beklediği 2000 yılının eşiğinde geçiyor hikâye ve yazar bu tarihi dünyanın geleceği için bir milat olarak gösteriyor. Eserin odak noktası olan yoksulluk ve suç oranlarındaki artış gibi durumlar için çözümün milenyum ile birlikte geleceği, bu tarihten sonra işlerin düzeleceği üzerinde duruluyor. Büyülü bir tarih olarak gördüğümüz 2000, takvimdeki bir sonraki gün olarak kaldı ve üzülerek söylemek istiyorum ki yirmi bir yıl geçmesine rağmen pek az sorun çözülebildi.
Bir yanda nüfus artışı sebebiyle çökmüş dünya düzeni, diğer yanda boğulduğu kalabalık içerisinde ne yapacağını bilmeden yaşamaya çalışan Andy; bir tarafta yaşadığımız gerçekliğin bunaltıcı atmosferi, diğer tarafta da bir amaca sahip olmanın heyecanını yaşayamayan insanlar… Bu iki bakış açısını çok iyi bir şekilde ele alan Yer Açın! Yer Açın!, okurunu yaşadığı zamandan memnun hissettirecek kadar zor bir dünyayı gözler önüne seriyor.