KIRILGAN MEDENİYETİMİZ: EMPEDOKLES’İN DOSTLARI

“Ütopyalar imkansızdır ama yazılabilirler.” demiş Ursula K. Le Guin. Evet, yazılabilir ancak varoluşumuz gerçekleşmelerine müsaade etmez. Ama distopik yarınlar yaratmak pekâlâ mümkün. Hatta bu konuda emin adımlarla ilerlediğimizi söyleyebiliriz. Amin Maalouf’un Empedokles’in Dostları kitabı da bu düşünceden hareketle, günün birinde ne denli aciz kalacağımızın sinyallerini veriyor.

Yazarın ülkemizde en son yayımlanan kitabı ütopya ve anti-ütopya (distopya) düşünceleri üzerine inşa edilmiş. Tarihî romanlarına aşina olduğumuz Amin Maalouf, bu defa geleceğe yönelik bir vizyon ortaya koyarak, bir dizi distopik endişenin eşliğinde modern dünyanın çöküşünü kaleme almış. Ütopyaların makus talihi olan yaşanamayacak olma hâlinin, modern dünyamız üzerinden en net gösterimlerinden birini sunmuş.

Hikâye, Antioche adında küçük bir adada başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan bir dönüşümü konu alıyor. Bahsettiğim ada o denli küçük ki sadece iki sakini var. Alec, ailesinin hayalini gerçekleştirmek ve sessiz sakin bir hayat sürmek için burada yaşamaya karar verir. Eve ise yazdığı ilk romanla çok ses getiren ancak daha sonra eserinin gölgesinde kalan bir yazar. İstediği huzuru da bu adada bulmayı umuyor. Küçücük Antioche topraklarında birbirleriyle karşılaşmadan hayatlarına devam ederler. Ancak bu iki kutuplu münzevilik beklenmedik bir şekilde sona erer. Bütün dünyada iletişim ve televizyon, radyo gibi haberleşme hatlarının bir anda kesildiği gün, bildiğimiz dünyaya da veda ettiğimiz gün olur. Küresel bir savaşın eşiğinde olan insanlık, bambaşka bir manzara ile karşılaşır. Kendilerine Empedokles’in dostları diyen bir grup insan, inşa ettiğimiz medeniyetin modasının geçtiğini haber verir. Bir gecede cahil kalmak deyimi yaşananların en basit tarifi olurken, “modern” saydığımız dünyanın çöküşünün miladını yaşarız.

Açık konuşmak gerekirse, ilkel hayatta kalma dürtülerim sebebiyle, hikâyeden bir parça rahatsız oldum. Kitabın konusunu öğrenip okumaya karar verdiğimde neyle karşılaşacağımı üç aşağı beş yukarı kestirebiliyordum. Ancak okudukça tahminimin yetersiz kaldığını fark ettim.

Ulaşmak için yıllarımızı verdiğimiz ve kim bilir, uğruna nice kanlar döktüğümüz “medeniyetimizin” çocuk oyuncağına dönüşmesi açıkcası hoşuma gitmedi. İlkel insana dünyayı öğretmek bahanesi ile neler yaptığımız ya da global bir köy haline getirmek için nelerini feda ettiğimiz dünyanın kaderi artık bizlerin elinde değil. Bildiğimiz anlamda bir yurtları olmayan, bir anda ortaya çıkıp teknoloji ve bilimlerini sergileyerek yönetimi eline alan dostlar, kırılganlığımızı da çok net bir biçimde yüzümüze vuruyor. Kitabın başından sonuna dek takip etme şansı bulduğumuz, insanlık adına Amerika Birleşik Devletleri ile Empedokles vatandaşları arasında yapılan müzakerelerin aslında prosedür gereği olduğunu çok geçmeden anlıyoruz. Açık ve net olarak kaybettiğimiz bir savaşta esir düşmüşken, ne koparırsak kardır çabasından başka bir şey değil. Tam da bu nedenle eserin ütopya perdesi arkasında gizlenen kaçınılmaz bir distopya olduğunu düşünüyorum. Kaybettiklerimizin yanında elde ettiklerimizin hiçbir önemi yok.

Yapı Kredi Yayınları, Çeviren: Ali Berktay

Tarih boyunca bir çeşit kurtarıcının hayaliyle yaşadık. Tanrılar tasarlayıp iman ettik. Hac yolculukları yaptık, kurbanlar verdik. Hep gözle görülemeyen bir şeyin lütfunu istedik. Ona ulaştığımızı zannedip huzur da bulduk. Onu bahane edip canlara da kıydık. Ama hep soyut bir varlık hayal ettik. Çünkü ortaya çıkmasını, aramızda olmasını, gözle görüp dokunabilmeyi istemiyorduk. İçten içe kendimizi kandırmanın ya da en saf hayallerimize ve çıkarlarımıza bir kılıf uydurmanın bu düşünceden geçtiğini biliyorduk. Ama bu defa öyle olmadı.

Kurtarıcılarımız ete kemiğe bürünmüş bir şekilde karşımıza çıktı. Onlara diyalog kurabildik, dokunabildik, aynı masada oturduk, yüz yüze paylaşımda bulunduk. O zaman ne yaptık peki? Bocaladık. En başta karşı çıktık. Böyle olmaması gerekiyor dedik, cılız seslerle. Sonra boyun eğdik. Çünkü asırlar boyu hep bunu istedik, gönülsüzce olsa da kurtarıcımızı bekledik. Madem ki dileğimiz gerçek oldu, o zaman itiraz etmeye hakkımız yok. Empedokles’in dostları ortaya çıktığında ne kadar yaygara kopmuştur hayal edin. Peki sonra ne oldu dersiniz? Doğru tahmin…

Eser günlük formatında kaleme alınmış. Ana karakterlerden biri olan Alec, söz konusu değişimin kronikçisi olarak yaşananları kayda geçirmeyi kendisine görev edinir. Yani olayların birincil tanığı ile aramızda kimse yok. Özellikle Antioche adası hikâye boyunca ayrı bir öneme sahipken, bu tarz bir anlatım, metni kendi açımızdan değerlendirme imkânı veriyor. Ayrıca günü gününe takip ettiğimiz hikâyeye dair ilgi ve heyecanımızın da taze kalmasını sağlıyor. Okuduğum diğer ütopyaların çoğunda, anlatıcının yaşadıklarını bir çeşit yolculuk bitiminde kendisinden istendiği için aktardığını hatırlıyorum. Yani bu metinlerde asıl istekli olan dinleyiciydi, anlatıcı değil. Amin Maalouf’un kitabında ise geleneğin tersine anlatıcı Alec, olayların birincil tanığı ve her şeyi eksiksiz bir şekilde günlüğüne not alıyor. Yaşananların ne denli önemli gelişmeler olduğunun farkında ve tarih sahnesinde adının anılmasını istiyor.

Alec ve Eve bambaşka karakterde iki insan ancak yaşananlar ikisini bir araya getiriyor. Eserin başından sonuna kadar aktarılanlar göz önüne alınınca, ütopya olarak yorumlanabilecek yegâne detay bu birliktelik. Aynı adada ayrı dünyaların insanları iken, aynı paydada buluşuyorlar. Bu türün geleneğine baktığımız zaman, neredeyse hepsinin “insanlığın geri kalanından uzakta konumlanmış ada” şeklinde tasarlandığını fark ediyoruz. Empedokles’in Dostları’nda da bu gelenek bozulmuyor. Tüm dünya bundan sonra neler olacak diye merak ederken, Antioche sakinleri iç huzura kavuşuyor.

Modern insan kendisini dünya sahnesinin başrolü ilan edeli bir hayli oldu. Anlaşmazlıklarımızı kaba kuvvetle çözmeye alışmamız daha da eskiye dayanıyor. Gelecekte de bu tutumumuza devam edeceğimiz aşikâr. Empedokles’in takipçileri gibi bir “şok” yaşamadan kendimize gelmemiz mümkün mü? Zannetmiyorum. Ancak böyle bir müdahale ister miyim, emin değilim.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz