“Şiir, bende dağın ardından gelen bir silah sesidir. Silahın cinsini ve patlamanın amacını saptamak, sesi duyanı ilgilendirir.”
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Türk edebiyatı inanılmaz şairler yetiştirmiştir. Her şairin beslendiği bir coğrafya olduğu düşünülürse, Anadolu toprakları bereketini bu konuda da bizden esirgememiş anlayacağınız. Hasan Hüseyin Korkmazgil, bu bereketin bizlere bahşettiği, kokusu tüm memlekete yayılan, dikeniyse sadece yağmacıya batan bir çiçektir, desek belki ne anlatmak istediğimiz az çok belli olur. Kokusu günden güne yayılmış tüm topraklara, dikenleri de sivrilmiş ve bugün dahi mazluma el uzatan bütün zalimlerin derisini kanatır. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında bütün memleketi sarmalar kokusu, yeter ki bir şiirine gözümüz, gönlümüz değsin.
1927’de Sivas’ın Gürün ilçesinde doğar şiirin en asi abisi. Gülşan Ana ve Şükrü Baba’nın on bir evladından sekizi hayatta kalabilmiştir. Okuma yazma bilmeyen bir anne-babanın çocuğu olarak öğretmen olmayı istemesi, çocukken dahi bir şeylerin yanlış gittiğinin farkından olduğunun bir göstergesi değil midir? Kardeşleri arasında yalnızca o okumuştur. İlkokulu babasının hademelik yaptığı okulda okumuş, ortaokula gidememiş ve bir Ziraat Bankası şubesinde getir götür işlerinde çalışmaya başlamıştır. 20 Kasım 1979’da öldürülen Dr. Necdet Bulut’un babası bankanın müdürüdür. Bu amcamız Hasan Hüseyin’le yakından ilgilenir ve parasız yatılı okul sınavlarına girmesine vesile olur. Sınavın yapıldığı Sivas’a gitmek için, komşularından ödünç alınan ayakkabıyla altmış kilometre yolu yürümüştür Hasan Hüseyin. Adana Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra 1950 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirmiş ve öğretmenlik hayatına başlamıştır.
Hasan Hüseyin altı buçuk ay öğretmenlik yapabilmiş daha sonrasında, Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğu için öğretmenlikten atılmış ve siyasi fikirleri sebebiyle hüküm giymiştir. Üç yıllık hapis süresinde Elbistan ve Nevşehir cezaevlerinde yatmıştır. O dönemde de fikirlerin hapsedilebileceğine inanan ahmaklar varmış demek ki…
Mahkumiyeti bitmiş ve tam baba ocağına kavuştum, derken asker ocağına alınmıştır. Üniversite mezunu olmasına rağmen yirmi yedi ay er olarak askerlik yapmıştır Hasan Hüseyin Korkmazgil. Sonraları da arzuhâlcilik, portre ressamlığı ve inşaat işçiliği gibi birçok işte çalışmıştır. Dedik ya, sırtına mahpus yorganı değmiş bir kere; durdurabilene aşk olsun. 1960’ta İstanbul’a, ardından da Ankara’ya yerleşmiştir. Ekmeğini kalemiyle kazanmaya karar veren Korkmazgil, Akis Dergisi’nde düzelti işleri yaparak çalışmaya başlamıştır. Aynı dönem Forum Dergisi’nin sanat sayfalarını da düzenleyen Hasan Hüseyin, Türk şiirinin kadim bir parçası olmasının temellerini bu girişimlerle atmıştır.
Hasan Hüseyin’in ilk şiiri 1959’da Dost Dergisi’nde çıkar. Bu yıllarda mizahi hikâyeleri de yayımlanır. Kavel adlı şiir kitabı ile 1964 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Kızılkuğu ile TRT’nin 1970 Sanat Başarı Ödülü’nü, Filizkıran Fırtınası’yla da 1981 Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü’nü ve Nevzat Üstün Şiir Ödülü’nü alır. Derdi, belli ki ödül değildir Korkmazgil’in. Fakat o dönem yazdıklarının yayımlanması için güzel birer referans olur aldığı ödüller.
Başkaldıran bir şair olarak başkaldıran şiirler yazmış ve Kızılırmak isimli kitabı sebebiyle 142.maddeden (anarşiklik) hakkında dava açılmış ama ceza almamıştır. Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirleri, Ahmet Kaya, Selda Bağcan ve Hasret Gültekin başta olmak üzere birçok sanatçı tarafından bestelenmiş, hatta bazıları sahnelenmiştir. Bugün toplumun her kesiminin ciğerine işleyen birçok Ahmet Kaya şarkısının, türküsünün sözlerinin sahibidir yani Korkmazgil. Acılara Tutunmak, Amenna, Koçero bunlardan sadece birkaçı…

1950-60 yıllarının nam salmış eşkıyalarından birini anlatır Koçero şiirinde. Güneydoğu havalisinde uğruna şarkılar, türküler yakılan bir eşkıyadır Koçero. On yıl kadar bir süre bütün jandarma takiplerinden, pusularından kurtulmayı başaran yirmi yedi yaşındaki bu uzun boylu, yakışıklı eşkıya, 1963’te de dağlarda hüküm sürmeye devam etmektedir. Ve de Güneydoğu’da işlenen bütün soygunlar, bütün cinayetler onun üzerine yüklenmektedir. Koçero‘yu bilenlerin, tanıyanların söylemleri ise bambaşkadır. O havalinin büyük çoğunluğu, onun kötü bir adam olduğuna hiç inanmamaktadır. Koçero‘nun yakalanamamasının nedeni de budur. Köylü kendisini tutmakta, sevmekte ve hatta hayranlık duymaktadır.
Hasan Hüseyin de elinde filintası değil, kalemi olan bir halk kahramanıdır aslında; bir Koçerodur. Bu şiir, Ahmet Kaya ve Selda Bağcan tarafından bir albüme isim olarak verilmiş ve o albüm içerisinde bestelenmiştir. Okullarda okutulacak destandır da… Neyse, hiç girmeyelim oralara…
(…)
gocunmayın güzel beyler
hanımlar
alınıp incinmeyin
silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı
imdatlara saldırmayın
basmayın düğmelere
yürekleri hoplatmayın
güzel beyler
hanımlar
zor ve çetin bir ağıttır koçero
bir gelin ağlar ona
ben ağlayamam
bıyıkları çengel çengel
bir kardaş ağlar
acili bir bacı ağlar
bağrıyanık bir ana
ben ağlıyamam!
(…)
Koçero’dan…
Şehrin koçerosu Korkmazgil’in sevdiği kadın ve biricik eşi olan Azime Karabulut ile tanışmasının da ilginç bir hikâyesi vardır. Azime Karabulut onunla tanışmadan önce evli ve iki çocuk annesidir. Bir gün çok sevdiği şair Nâzım Hikmet’in öldüğü haberini televizyonda görür ve inanılmaz bir hüzne boğulur. Bunun üzerine hemen o gece, hayatta olan ve hayranı olduğu diğer şair olan Hasan Hüseyin Korkmazgil’e ulaşmak, hayranlığını anlatmak için iki çocuğunu da alarak Ankara’ya gelir. Hasan Hüseyin gitmiştir, ne zaman döneceği de belli değildir. Ona mektup yazar defalarca, anlatır hissettiklerini. Bu mektuplaşmalar sonucunda Hasan Hüseyin Korkmazgil ile aralarında bir aşk filizlenir. Azime’nin içi içini yer de anlatamaz kimseye. Sevdiği için bütün sevgilerden vazgeçmesi gerekir. “Anlayacaklar mı sevgimi?” diye sorar kendi kendine ve sonunda anlatmaya karar verir ailesine. Kardeşleri ve annesi ne olursa olsun yanında olduklarını söylerler ve Azime Karabulut son mektubunda “Geliyoruz!” der Hasan Hüseyin’e. Eşinden ayrılır ayrılmaz evlenirler. Solcu bir şairle evlidir artık Azime Karabulut ve bunun bütün zorluklarını yaşamayı göze almıştır. Hasan Hüseyin Korkmazgil şiirleri gibi tertemiz bir aşk, tertemiz bir hayat yaşarlar çocuklarıyla beraber. Hasan Hüseyin Korkmazgil’den bir de çocuğu olur Azime’nin: Temmuz.
(…)
bir oğlum olacak adı temmuz
uykusuz
korkusuz
beter mi beter
ben beynimi satarak yaşıyorum
o benden proleter
(…)
Temmuz’dan…
Hasan Hüseyin Korkmazgil, hayatını doğru bildiklerini yaşamaya adamış ve hiçbir zaman eğilmemiş bir halk şairi… Şiirlerinde garibanın derdine kafiye olmuş. Haykırmış herkese sıkıntı çekenin adını, çektirenin günahını. Duraktaki Işık şiirinde anlatmaya çalışmış kendisine dair ne varsa. Şairlerin ölmediğini düşünürüz. Ölüyorlarsa şair değildirler zaten. Birkaç dizesini bırakıyorum buralara. Merak ederseniz ne iyi edersiniz.
Gelişimiz götü mumlu mektupla olmadı bu dünyaya
gidişimiz bando davul olmayacak elbet
geldik
açmasa olmayacak çiçekler gibi
direndik
zincirini çürüten mahkumlar gibi
bekledik
bir yerlerden çıkıp gelecek diye
gelecek de gözyaşımız dinecek diye
kirimiz pasımız yunacak diye
karnimiz adam gibi doyacak diye
haksızın damına koyacak diye
(…)
Duraktaki Işık’tan…