İzlediğiniz birçok Kemal Sunal ve Zeki-Metin filminde elinde sigara, sinirli sinirli dolaşan bir patron görürsünüz. Filmi izlerken telefonunla oynamıyorsan mutlaka görürsün. O tatlı adam Osman Fahir Seden’dir. Gerçekte de birçok filmin patronu, senaristi, yönetmenidir. Belki biraz da bu nedenle çok güzel canlandırır patron rollerini. Sinemanın içine doğmuş bir adamdır ve sinemayla uğraşmak onun kaderidir. Hatta o, kendi ailesini “sinema aristokratı bir aile” olarak tanımlamıştır.
Seden ailesinin sinemayla olan tanışıklığı dedesi Ali Rıza Öztuna ile başlar. Ali Efendi bir lokanta sahibidir ve ticarette çok başarılıdır. Fransızlar bu lokantanın yakınında sinema salonu açmak ister fakat Müslüman halktan çekinirler. Bu sebeple ticari zekâsından çok bahsedilen Ali Efendi’ye danışırlar. O da birkaç kez lokantasında deneme gösterimleri yapar ve bu işin lokantacılıktan daha kârlı olduğuna kanaat getirip, 6 Temmuz 1914’te lokantayı Ali Bey Sineması’na çevirir. Oğlu Kemal Seden ikinci ortak, Fuat Uzunkınay da emeği karşılığı kârdan pay alacak olan üçüncü ortaktır. Sinema, ucuz ve yeni bir eğlence olduğundan halk çok rağbet eder. Sinemaya olan talep artınca daha fazla sinema salonu ihtiyacı belirir. Sirkeci, Hocapaşa’da “Kemal Bey Sineması”, Yüksek Kaldırım’da “Kuledibi Sineması”, Şehzadebaşı’nda “Millet Sineması” ve Üsküdar’da “Park Sineması” olmak üzere dört sinema daha açarlar.
Sinemayı oldukça seven Seden ailesini dışarıdan ithal edilen filmler tatmin etmez. Ya da neden elin oğlu kazansın ki diye düşünmüş de olabilirler… Kemal ve Şakir Seden kardeşler ülkenin ilk özel film yapım şirketi “Kemal Film”i kurarlar. Gerekli olacak makineleri de kiralarlar fakat geriye önemli bir sorun kalır: Yönetmen kim olacak? İlk düşündükleri isim, dostları olan Muhsin Ertuğrul’dur. Muhsin Bey, tiyatronun yanı sıra sinemanın da o dönem en yetkin isimlerindendir. Çekecekleri ilk film için Kemal Bey, gazetelerde yer alan bir cinayet haberini ele almayı teklif eder. Senaryo yazılır ve Kemal Film’in ilk yapımı olan İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk çekilir. Kısıtlı imkânlarla çekilen film, gişede oldukça başarılı olur. Bu filmin başarısıyla motive olan Kemal Bey ve Muhsin Bey ortaklığı, altı film daha devam eder. Hem dönemin savaşlara denk gelmesi hem de birkaç yapımın çok tiyatrovari bulunması, seyirci azlığına neden olur ve maddi olarak şirketi zayıflatır. Şirket, yapım işlerine son verse de ithal filmler gösterimine devam eder.
Kemal Film’in yapımcılığı bıraktığı 1924 yılında dünyaya gelir Osman Seden. İlkokulu Saint George Alman Lisesi’nin ilk kısmında okur. Film setlerine yetişemese de sinema salonlarında büyür Seden. Lise çağındayken ithal edilen filmlerin altyazılarını ve dublaj senaryolarını yazmaya başlar. Sinema hayatında ilerledikçe kendisinin çok iyi bir senarist olduğunu söylemeleri üzerine, “Bunu tercüme ettiğim filmlerin senaryolarından öğrendim.” diyecektir. On altı yaşındayken babasını kaybeden Seden’e amcası Şakir Bey, sinemada daha çok görev alması gerektiğini ifade eder.
1945 yılında üniversite eğitimi için Amerika’ya gidecek olan Seden, yaşanan savaş nedeniyle gidemez ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Bölümü’ne kaydolur. Hem tahsiline devam edip hem de sinema salonu ile ilgilenmeye devam eder. Hukuk bölümünü bitirmesine rağmen gönlünde hep sinema olan Osman Seden, amcası Şakir Seden’i tekrar yapımcılığa ikna eder. 1951’de Kemal Film tekrar yapımcılığa döner. Yine hemen Muhsin Ertuğrul’a yönetmenlik teklifi götürülür fakat olumlu bir cevap alınamaz. Bir süre yeni bir yönetmen aranması gerektiğini söyleyen Şakir Bey bekleme süresini uzatınca Osman Seden, babasının izinden giderek bir dönem gazeteleri süsleyen ünlü bir katilin hikâyesini film yapacağını söyler. Amcasının kabul etmemesi durumunda kendi imkanları ile çekeceğini belirtecek kadar tutkuludur. Şakir Bey belki de onun bu hırsını görünce kabul eder.
Osman Seden’in ilk senaryosu olan İstanbul Kan Ağlarken filmi, Kani Kıpçak rejisörlüğünde çekilir. Bu film gişede başarılı olunca Kemal Film çalışmaları yeniden hız kazanır. Osman Seden bu sıralarda dönemin önemli yönetmenlerinden Ömer Lütfi Akad ile tanışır ve beraber birçok filme imza atarlar. Her ikisinin amaçlarının kesiştiği ortak noktalar vardır; en başta Türk Sineması’nı uzun zamandır süregelen tiyatro etkisinden, hem senaryo hem de oyunculuk anlamında kurtarmak isterler. Birlikte yaptıkları ilk film, Osman Seden’in Esat Tomruk’un yayınlanmamış anılarından senaryolaştırdığı 1952 yapımı İngiliz Kemal Lawrens’a Karşı’dır. Seden’in sinemada çok sevdiği bir türdür; casusluk, aksiyon, sürekli akan bir film. Seden ve Akad’ın bu denli iyi anlaşmasını bir röportajda şöyle açıklar Seden: “Lütfi Bey ile yaptığımız işbirliği, Türk Sineması’nda bir eşi daha bulunmayan bir anlayış içinde yürüdü. Ben bunu De Sica–Zavatini ikilisinin çalışmasına benzetirim.”
Osman Seden’in Film Üslubu
Fakat 1955 yılında Lütfi Bey, Duru Film ile anlaşınca Seden kolları sıvar ve yönetmen koltuğuna kendisi oturur. Artık hem yapımcı hem senarist hem yönetmendir. İlk filmi ise yine aynı sene içinde çektiği, senaryosunu da kendi yazdığı Kanlarıyla Ödediler‘dir. İki kardeşin aynı kadını sevmesini anlatan filmde başrolleri Eşref Kolçak, Neriman Köksal ve Kenan Pars paylaşır. Fakat ülkemizin en büyük geleneği gereği hemen Lütfi Akad’ın etkisi altında kalmakla eleştirilir. Hem Lütfi Akad hem Osman Seden bu duruma karşı çıkarlar. Lütfi Akad, “Osman’ı ben yetiştirdim diyemem. Osman çocukluğundan beri sinemada…” derken, Osman Seden ise eleştirilere şöyle cevap verir: “Kimsenin etkisi altında kalmadım. Zaman zaman Osman Seden’in etkisinden bile kurtulmaya çalışıyorum.”
Osman Seden genelde eleştirileri çok haklı bulmaz ve kendisinin halkın isteklerine, onların beğenilerine göre hareket ettiğini söyler. Fakat kendisinin eleştirilmesi gereken asıl konuyu işaret eder: “Bir takım eleştirmen arkadaşlar, bende sürekli olarak bir takım şeyler aradılar. ‘Vahşi’ dediler, ‘Sadist’ dediler, ‘Cambaz’ dediler… Ben hiçbiri değildim. Ama biraz daha gerçeğini arayıp bir suç yükleselerdi, bulurlardı. O suç da şudur ki star sistemini ben kurdum Türkiye’de. Bu bir günahtır… Star yarattık…”
Frankenstein yaratmış doktor gibi suçlu görür kendini. Ayhan Işık, İzzet Günay, Fatma Girik, Türkan Şoray ve daha birçok ismin popülerliğinin artmasını sağlamıştır. Bir süre sonra insanlar sinemaya filmde oynayan isimlere göre gitmeye başlayınca, oyuncular daha yüksek ücretlere oynamaya başlar. Bu durumda Kemal Film de zor zamanlar geçirir. 70’li yıllarda yaşanan ekonomik krizden sinema piyasası oldukça kötü etkilenir; çok bonkör bir yapımcı olan Seden ise biraz daha fazla. Daha sonraki yıllarda gelen seks filmleri furyası işleri daha da zorlaştırır. Seden bu dönemleri atlatmak için başka film şirketlerine senaryo yazıp, yönetmenlik yapar. Kemal Film’in borçlarını ödemek için hiç istemediği filmler de çeker. Korsanın hızla artması onu bir süre sonra televizyona itmiştir. Televizyonun ilk yılları olduğundan risk yoktur. Dizi ve filmler çeker ve bu alanda başarılı olur. 1991 yılında devlet sanatçılığı unvanını alan Seden, aslında halkın beğenisini hep daha çok önemser: “Ben devlet sanatçısıyım. Ama sokaktaki herhangi bir insanın, hangi sınıftan olursa olsun, beni ‘Osman Baba’ diye selamlaması, zannediyorum ki benim bu işi çok severek, çok meşakkatini çekerek yaptığım çalışmalar neticesindedir…”
Osman Seden yönetmenliğinin ilk yıllarında daha çok melodramlar çekse de Mahalleye Gelen Gelin ile komedi filmlerindeki başarısını görmüş ve bu alanda daha çok bilinir hâle gelmiştir sanat hayatı boyunca. Özellikle Kemal Sunal ve Zeki-Metin filmleriyle hatırlanan Seden, bu filmlerin dışında birçok filmde de oyuncu olarak görev almıştır. Osman Seden filmleri hep bir mahkeme havasında geçer. Anlattığı her hikâyede olayları dinleyen bir hâkim gibidir ve sonunda halkıyla aynı fikirde olduğunu belli eden bir şekilde karar verir. Sınıf atlama isteğiyle mafyaya katılan Kadir İnanır’ı finalde cezalandırır, aynı kızı seven iki kardeş babalarına karşı geldikleri için ölür filmin sonunda. Seden için en önemli öğedir aile ve bir arada bulunma, birbirine destek olma. Belki de herkese iyi insan olmayı öğretmek istemiştir Seden. 1998 Eylülünde hayata veda eden Osman Fahir Seden, bize iyi insan olmayı öğretecek olan birçok eser bırakmıştır. Biraz da hasta tedaviye cevap verecek tabii…