TÜRÜNÜN İLK ÖRNEĞİ 4: OSCAR SKANDALI

1973 yılında düzenlenen Oscar Ödül Töreni’nde Sacheen Littlefeather, Marlon Brando’nun The Godfather (Baba) filminde canlandırdığı rolüyle kazandığı “En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü reddetmek üzere sahneye çıkmıştı.

95. Oscar Ödülleri 13 Mart’ta yapılan törenle sahiplerini buldu. Aday olduğu 11 ödülün 7’sini kazanan Everything Everywhere All at Once görkemli bir başarıya imza atarken, geçen senelerde olduğu gibi, skandal bir olaya tanıklık etmedik. Tabi The Banshees of Inisherin’e herhangi bir ödül verilmemesini bir kenara bırakırsak… Belki de kimsenin ortalığı karıştırmak için geçerli bir nedeni yoktu. Peki Akademi’ye ilk taşı atanın geçerli nedeni neydi? Türünün İlk Örneği, Oscar Skandalı başlıklı yeni bölümüyle karşınızda!

Oscar’ın en skandal olayı, magazin değerinden ötürü, Will Smith’in şiddet içeren eylemi olarak bilinse de bence birinci sırayı Marlon Brando’nun tavrı hak ediyor. Zaten herkesin istediği bir şeyi elinizin tersiyle itiyorsanız meseleniz başkadır. Yine de onca büyüklüğüne rağmen, Brando’nun reddedemeyeceği bir teklif olmadığını gösteren bu “Baba”hareketi, türünün ilk örneği değil. Aslına bakarsanız Marlon Brando, ödülü reddeden son kişi. Ondan önce ödülü reddeden George C. Scott, ödül törenini iki saatlik bir et sergisi olarak değerlendiriyormuş. Sadece ödülü değil, aynı zamanda iki adaylığı da reddetmiş. Oscar’ı reddeden ilk isim ise Marlon Brando ve George C. Scott’ın aksine, bir aktör değil, yazarmış.

George C. Scott (Soldaki)

1935 kışı, neredeyse Amerika’daki herkese cehennemin soğuk bir yer olduğunu düşündürecek kadar korkunçmuş. Büyük Buhran’ın etkileri hâlâ devam ediyormuş ve ağır koşullarda çalışan mavi yakalılar kadar fark edilmese de yazarların da yardıma ihtiyacı varmış. Yoksulluğu ve işsizliği ele almak için örgütlenen Yazarlar Birliği ilk grevine imza atmış. Aynı yıl vizyona giren The Informer, yazarların yaşadığı işsizlik sorunuyla karşılaşmamış bir senarist olan Dudley Nichols tarafından uyarlanmış.

Dudley, 1895’te doğmuş, bir süre gazetecilik yaptıktan sonra senaristliğe yönelmiş ve 1930’lar ile 1940’ların en saygın senaristlerinden birine dönüşmüş. Üyesi olduğu Senaryo Yazarları Birliği uzun süredir aranan standart sözleşme için yorulmadan çalışmış, yok olma tehlikesine rağmen geri adım atmamış. İşin içine yeni seçilen ABD yönetimi ve finansal sistemin yenilenmesi de girince durum daha da zorlaşmış. Yeni önlemler kapsamında Louis B. Mayer liderliğindeki stüdyo şefleri, bir haftada 50 dolardan fazla kazanan tüm işçilerden, 8 hafta boyunca %50 ücret kesintisi yapma kararı almış. Sendika sözleşmesi olan yöneticiler veya IATSE çalışanları için geçerli olmayan bu kesinti, yazarların iş birliğine ihtiyaçları olduğunu fark etmelerini sağlamış. Önce özel bir toplantı ile yeni bir sözleşme yapılmasına karar vermişler ve sonrasında hızlıca bir tüzük hazırlayarak oylamaya sunmuşlar.

Senaryo Yazarları Birliği’nin bir üyesi olarak bu zorlu sürecin her anında yer alan Dudley bir yandan da Liam O’Flaherty’nin İrlanda Bağımsızlık Savaşı’nı konu alan The Informer adlı kitabı senaryo formatına çevirmiş. John Ford’un yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği 1935 yapımı bu gerilim filmi 8. Akademi Ödülleri için en önemli adaylardan biriymiş. En büyük rakibi ise Marlon Brando’nun da rol aldığı Mutiny on the Bounty filmiymiş. The Informer “En İyi Yönetmen”, “En İyi Erkek Oyuncu”, “En İyi Senaryo” ve “En İyi Müzik” dallarında kazandığı 4 Oscar Ödülü ile 3 ödül alan rakibini geride bırakmayı başarmış. Ancak yapımcılar ile Senaryo Yazarları Birliği arasındaki anlaşmazlık devam ediyormuş ve Akademi’nin bu konudaki tutumu yapımcıların yararınaymış. Bir tavır koyması gerektiğini düşünen Dudley Nichols, “En İyi Senaryo” ödülünü reddederek emeğin yanında olmayı ve mesaj vermeyi tercih etmiş. Mutiny on the Bounty ile The Informer arasındaki yarışı, en azından kabul edilen ödüller konusunda eşitlemiş.

Bu hareketi Dudley’nin, Senaryo Yazarları Birliği’ne Başkan olarak seçilmesine neden olmuş. Dudley eylemini sürdürememiş ve anlaşmazlığın giderilmesiyle birlikte, üç yıl sonra ödülü kabul etmiş. Sonrasında 1941,1944 ve 1958 yıllarında tekrar aday gösterilse de önce reddedip sonra kabul ettiği ödül, Dudley’nin kazandığı tek Oscar Ödülü olarak tarihe geçmiş.

Dudley ve Senaryo Yazarları Birliği’nin kaldırdığı bu yumruk, her ne kadar sonrasında inse de birçok kişiye ilham olmuş. Marlon Brando, Kızılderilileri barbar ve cani gösteren film sektörünü protesto etmek için en doğru yerin yine film sektörünün bahçesi olduğunu bu şekilde fark etmiş. 2007 ve 2008 yılları arasında devam eden ve dizi sektörünü kökten sarsan Büyük Yazar Grevi de birlik tarafından hayata geçirilen standart sözleşme sayesinde olmuş diyebiliriz. Bu sözleşme ışığında iki taraf arasında gerçekleşen bir toplantının tıkanmasıyla ortaya çıkmış. Yeni bir adım atmak için 1938’de bir araya gelen, Dudley’nin de içinde bulunduğu o birkaç kişi, 12.000’den fazla yazarın istediğini elde etmek için yumruklarını kaldırabilmesine imkân sağlamışlar.

Oscar ödül töreni; dijital platformların artması, pandemi ve Yekta Kopan’ın sunmaması gibi nedenlerle etkisini kaybetse de ödüllerden önce filmi izlemeyenler için hâlâ değerlendirme kriteri olmaya devam ediyor. Aramızda ödül verilen filmlerden ziyade ödüle layık görülmeyen filmleri tercih edenler bile var. And the Oscar doesn’t go to…

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz