İnsanlar kurmaca denen şeyin keşfiyle, sahip olduklarından çok daha fazlasını deneyimleme fırsatı buldular. Tanımadığımız hayatların, var olmayan zamanların, gidilemeyecek yolların hikâyelerine konuk olduk. Başkalarının gerçeklerine!.. Bazıları da kendilerinden sonrakileri uyarmak için kullandılar kurmaca yeteneklerini. Yarattıkları bu yeni türe, Thomas More’a atıfta bulunarak distopya ismini verdiler.
Distopyalar, genelde baskıcı bir sistem altında yaşayan insanları anlatır. Bu türün örnekleri arasında, artık klasik olarak tanımlanan birçok eser yer alsa da özellikle bir tanesinin her şeyi değiştirdiğini söyleyebiliriz. George Orwell’a ve Aldous Huxley’e ilham vermiş olan bu eser, aynı zamanda Kara Dörtleme diye adlandırılan dört romanın da ilki olan ve Yevgeni Zamyatin tarafından kaleme alınan Biz.
Yevgeni Zamyatin, bir rahibin oğlu olarak, Rus İmparatorluğu’nda dünyaya geliyor. Çok genç yaşlarda yazmaya başlıyor ve yazdıklarıyla çarlığın takibine düşüyor. Bolşevik partisine katıldığı ve halkı isyana sürüklediği için önce tutuklanıyor, sonra da sürgüne gönderiliyor. Bu arada hayli ilginç bir şey oluyor ve Ekim Devrimi gerçekleşiyor. Beklenen aksine bir darbe de buradan geliyor ve “işçi sınıfının açık düşmanı” olarak yaftalanıp sürgüne yollanan Zamyatin’in kitapları yasaklanıyor. Biz, sürgündeki bu süreçte dile geliyor.
Herkesin bir görevinin olduğu; yemek yemenin, yürümenin, sevişmenin izinle ve kurallara bağlı şekilde gerçekleştirilebildiği bir gelecek!.. “Tek Devlet” diye adlandırılan bu uzak dünyada hayal gücünün varlığından bile haberi olmayan insanlar, camdan evler içinde yaşıyorlar. Çünkü kimsenin birbirinden saklayacağı bir şey yok.
Olanı biteni, İntegral adlı uzay gemisinin baş mühendisi olan D-503’ten dinliyoruz. İçinde yaşadığı toplumdan memnun olan bir vatandaş, yasak olan bir şey yaparak I-330 adlı bir kadına âşık oluyor ve bu aşk onu devrimin bir parçasına dönüştürüyor.
Birbirini aynı şekilde takip eden günler bizi kendimizden uzaklaşırken dünyanın geri kalanına yakınlaştırır. Bu durum sadece bizden değil, gerçekten de uzaktır. Düzen denilen şeyin bizleri volta atmaktan bile alıkoyan parmaklılar olduğunu fark edemeyiz. Kendimiz dâhil herkesten eşit derecede nefret ediyor, nedenini bilmiyor, bunu umursamıyoruzdur. Tüm bu toplumsal anlaşmayı bozan; din, ahlak, statü gibi gereksiz etiketlerden sıyrılmamızı sağlayan şey şahsiyettir. Bu şahsiyet, bazen zihnimize sığmayan bir cümlenin katkılarıyla belirir, bazen de burada olduğu gibi aşk kılığında.
Zamyatin, yanlış giden düzeni yaşantısından memnun olan bir karakter üzerinden anlatarak ustalığını konuşturuyor. Toplum ikiye ayrılıyor, vatandaşlar ve “Tek Devlet”in başında bulunan Velinimet! Tabii ki polisler ya da katipler gibi düzene daha yakın olan kişiler var kitapta ancak bu durum sınıfsal bir ayrım yaratmıyor. Esas olan iki şey var: kurallar ve Velinimet!
Mutluluk, özgürlük, ben ve biz kavramları üzerinde uzun uzun düşünmenizi sağlayacak Biz, bizi ağlanacak hâlimize güldüren nefis bir yapıt. Kitabı ilk kez Aylak Adam Yayınları’ndan Ömer Ertan Yurtseven’in çevirisiyle okumuştum. Yazı için hazırlanırken, tekrar okuduğum baskı ise İthaki’nin Fatma Arıkan-Serdar Arıkan ikilisi tarafından çevrilen versiyonu oldu. İki çeviriyi de tercih etme sebebim Rusça aslından yapılmış olmalarıydı.
Telifi olmayan kitabın çoğu Türkçe çevirisi için İngilizce kopyası esas alınmış. Bunun nedeni sürgünde olan Zamyatin’in kitabının ilk olarak İngilizce olarak yayımlanması. Kitabın Rusçası ilk kez 1952’de Amerika’da yayımlanmış. Rusya’da yayımlanmak içinse 1988 yılını, Gorbaçov’un Glasnost adını verdiği açıklık politikalarını beklemek durumunda kalmış.
Çok daha fazlasını hak eden Biz’in hikâyesi sayfalardan taşarak farklı alanlara da adım atmış. Roman henüz Zamyatin’in memleketinde, kendi yurttaşları için basılmamışken Almanların TRT’si olan ZDF tarafından filme uyarlanmış. Film Çek yönetmen Vojtěch Jasný tarafından yönetiliyor ve başrolünde Dieter Laser oynuyor. İzlemeden önce büyük beklentiye girilmemesi gereken bu filmde, birkaç sahne hariç, bir tiyatro oyununun kaydını izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Yine de film derdini anlatabiliyor. Biz, televizyonla yetinmiyor. Özellikle Fransızlar için çok ilgi çekici olan roman 1996 yılında Nous Autres adıyla tiyatroya uyarlanıyor. 2011 yılında, farklı bir formatla sahneye çıkan Biz’in dümeninde bu sefer Fransız Koreograf Rita Cioffi oturuyor. Müzisyen Franck Vigroux’un eserleri eşliğinde gerçekleştiren bu gösteri bizler için edebiyatı, dansı ve müziği çaprazlıyor. Kitap yeniden bir Fransız’ın ilgisini çekiyor ve yönetmen Alain Bourret tarafından The Glass Fortress (2016) adlı kısa filmle, siyah beyaz bir aşk hikâyesine dönüşüyor. Son olarak 29 yaşındaki yönetmen Hamlet Dulyan’ın radarına giren roman 2022 yılında vizyona girmesi planlanan bir filme dönüşüyor. Üstelik yazılmasının üzerinden 98 yıl geçmiş olmasına rağmen bu defa yazıldığı dilde!
Özgürlüğün olmadığı, olmasının teklif dahi edilemediği, esrar, içki, alkol, viski ve hatta küvette ya da başka bir yerde seksin yasak ya da izne tabi olduğu, tek bir adam tarafından yönetilen, sokaklarında kolluk kuvvetlerinin dolaştığı, mevcut yönetime oy vermeyenlerin vatan haini ilan edilerek oylarının geçersiz sayıldığı ve hayal gücünün olmadığı dünyalardan bahseden hikâyeler varken hâlimize şükretmeliyiz. En azından hayal kurabiliyoruz.