YAĞMUR ADAM: AYRTON SENNA

İyi bir sporcu olup kupalar, madalyalar kazanmak, şampiyonluklar elde etmek önemli bir başarıdır ama efsane statüsüne erişmek bambaşka bir seviyedir. Motor sporlarının en gözdesi olan Formula1’e baktığımızda, M.Schumacher ve L.Hamilton kazandıkları şampiyonluklarla zirvede bulunsalar da hiçbir F1 pilotunun Ayrton Senna kadar derin ve büyük bir etki yaratamadığını görürüz.

Brezilya’nın Sao Paulo kentinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 1960 yılında dünyaya gelen Senna, henüz dört yaşındayken carting aracının direksiyonuna geçerek başarılarla ve trajedilerle dolu geleceğine doğru gaz pedalına yüklenir. F1 statüsüne ulaşana kadar her kategoride kendini geliştirmesi, ona ulusal, uluslararası ve kıtalararası bütün şampiyonlukları getirir. F1’e adım attığı sene olan 1984’te Mercedes’in düzenlediği, dünya şampiyonu olmuş yedi pilotun da katıldığı özel bir yarışı kazanması ve Monte Carlo GP’sinde, yağmur altında, 13. sırada başladığı yarışı 2. sırada bitirmesiyle dikkatleri üzerine çeker. Sonraki yarışlarda da yağmurlu havalarda hız kesen diğer sürücülerin aksine daha da hızlı giderek farkını ortaya koyması ona RainMan” lakabını kazandırır. Virajlarda gaz kesmeyişiyle yeni bir sürüş stili yaratan Senna, “Heel and Toe” isimli ileri sürüş tekniğini kusursuzca uygulamasıyla da öne çıkar.

Senna’nın ne kadar iyi bir pilot olduğunu ortaya koyduğu yarışlardan biri de kuşkusuz 1991 Brezilya GP’sidir. Son 10 tura Riccardo Patrese’in önünde rahat bir liderlikle girse de şanssızlık Senna’yı kendi evinde bulur. Aracın şanzımanında sorun oluşur ve 6. vites hariç hiçbir vitesi kullanamaz. Yarışın geri kalanını en yüksek vitesle tamamlamak hiç akıl alır gibi görünmese de yavaş geçilmesi gereken keskin virajları bile 6. vitesle geçmek zorunda kalır. Aracın hâkimiyetini sağlayabilmek için direksiyonu gereğinden fazla sıkması, yarış sonunda Senna’ya zaferle birlikte ağrıdan kupayı kaldıramayan bir çift kol bırakır.

Her yönüyle rakiplerinden farklı olan Senna için, rekabet etmekten daha da önemli bir şey varsa o da kazanmaktır. Zaferle sonuçlanmayan hiçbir yarış ona göre başarılı sayılmaz. Bu anlayışını şöyle ifade eder: İkinci olmak ilk kaybeden olmaktır.” Yarış kazanmanın bir milyon dolar kazanmaktan daha önemli olduğunu düşünmesi bu işi tüm ruhuyla yaptığını kanıtlıyordu. Şöhret kapısı olarak görmediği yarış tutkusu, Senna’yı araca hükmeden bir pilottan daha fazlasına, adeta aracın ruhuna dönüştürüyordu.

Fazlasıyla hırslı, ilkeleri olan, zafer odaklı bir pilot olsa da hepsinden öte fazlasıyla duyarlı bir insandı Senna. 1992 Belçika GP’sinin sıralama turlarında ciddi bir kaza yapan Erik Comas’a, canını tehlikeye atma pahasına piste atlayarak, sıkıştığı aracında ilk müdahalede bulunmasıyla meslektaşının hayatını kurtarmıştır. Sadece bitiş çizgisini görme konusunda bencildi Senna. Sadece zaferi kimseyle paylaşmak istemiyordu. Öte yandan F1 Federasyonu ile de çoğu zaman fikir çatışması yaşıyordu. Ortada bir yanlış ya da haksızlık varsa Senna, her zaman ayağa kalkıp tepki gösteren ilk pilot oluyordu. F1’in saf rekabetten oluştuğunu, pistte arkadaş edinmenin mümkün olmadığını dile getirse de motor sporları organizatörlerinin mali ve siyasi çıkarlarına karşı, sporcuların her zaman birbirine destek olması gerektiği fikrini de savunuyordu.

Pek çok rakibi olsa da içlerinden en önemlisi Alain Prost’tu. Stratejik kazalar, hesaplanmış puanlar, zamanı gelince yüzleşmeler ve intikamlar, Senna ile Prost’un sıra dışı ilişkisini tanımlıyordu. 1988-89 sezonlarında McLaren-Honda’da aynı takımda olan ikilinin dostluğu rekabetten düşmanlığa evrilir. Hatta 1989 sezonunda birbirlerine tek bir kelime dahi etmezler. Federasyonun Senna’ya verdiği haksız ceza neticesinde o sezon Prost’un şaibeli şampiyonluğuyla son bulmuştur. Sonraki seneler Senna’nın haklılığı anlaşılmış olsa da dört sezon üst üste şampiyon olma hakkı elinden alınmıştır.

Federasyonun araçlar üzerinde yaptığı bazı değişikliklerden sonra Williams-Renault takımına geçen Senna için, 1994 sezonu hiç de iyi başlamaz. Araçlardaki antipatinaj sisteminin yarışın doğallığına aykırı olduğu için kaldırılması pilotlar tarafından kabul görse de yetersiz denetlemeyi fırsat bilen bazı takımlar bu sistemi gizlice kullanmaya devam eder. Schumacher’in virajlarda spin atmaması da bu durumun kanıtıdır. Senna’nın şüphelerinin haklılığı da sonradan anlaşılacaktır. Entrikalarla başlayan sezonun 3. yarışı olan San Marino GP’sinin sıralama turlarının ilk günü Barricello’nun ciddi kazasıyla başlar ve ertesi gün Avusturyalı pilot Roland Ratzenberger’in “Villeneuve” virajında beton bariyere çarparak ölmesiyle devam eder. Sürücüler için büyük bir travma oluşsa da yarış iptal edilmez. Yarış günü geldiğinde bu kez kurban Senna olacaktır. 7.turda “Tamburello” virajına 220km hızla girerek beton bariyere çarpmasıyla son nefesini verecektir. Paramparça olan aracından çıkamayan Senna helikopterle hastaneye götürülürken yaşama veda eder. Kazaya sebep olan arızaysa hiçbir zaman bilinemeyecektir.

Kariyeri boyunca 41 yarış kazanan, 3 şampiyonluk yaşayan, Formula1’i geniş kitlelere sevdiren, futbol ülkesi Brezilya’da en çok sevilen sporcuların başında gelen Senna’nın tüm serveti Brezilya’daki yoksul çocuklara bağışlanır ve ailesi tarafından Senna adına yardım kuruluşları kurulur. Ölümünden sonra “GP Sürücüler Birliği” yeniden kurulur ve yeni güvenlik standartları belirlenir. Hayatı, 2010 yılında “Senna” isimli belgesel filme uyarlanır. Hızlı sürüp genç ölen pilotun yazgısı tıpkı ölümünden çok önce söylediği gibi olur:

“Hayatıma mal olacak bir kaza geçireceksem tek dileğim her şeyin bir anda ve hemen olmasıdır. Tekerlekli sandalyeye mahkûm olmak ya da hastane köşelerinde yıllarca sürünmek istemem. Yaşayacaksam her şeyimle ve bir bütün olarak yaşamak isterim.”

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz