The Woman in the House Across the Street from the Girl in the Window dizisi Rachel Ramras, Hugh Davidson ve Larry Dorf üçlüsü tarafından ortaya çıkarılmış bir yapım. Uzun başlığı ve Kristen Bell, Michael Ealy, Tom Riley ve Cameron Britton’dan oluşan oyuncu kadrosuyla dizi, The Woman in the Window ve benzeri psikolojik gerilim filmlerini hedefe koyan, daha önce örneği görülmemiş bir parodi. Dizinin sekiz bölümden oluşan ilk sezonu, bir aldatmaca üzerine kurulu olmasının yanı sıra aynı zamanda başarılı bir gizem özelliği de taşıyor. Bir röportajda, bu tarz kitap ve filmlerle biraz kafa bulabileceklerini ama yine de sürükleyici bir şey yapmak istediklerini anlatıyor yaratıcı kadro. Bana kalırsa, bir solukta başlayıp bitireceğiniz bu dizi amaçlanana hayli yakın bir iş olmuş.
Dizinin başrolü Kristen Bell, kızının ölümüne sebep olan travmatik bir olayın ardından artık resim yapamayan ve zamanını şarap içip penceresinden komşularını gözetleyerek geçiren Anna Whitaker adındaki bir ressamı canlandırmaktadır. Anna’nın sorunlarının sebebi olan bu ölüm ve ölümün şekli, ilk bahsedilişinde Anna’nın hayal gücünün bir ürünü gibi gözükür. İlerleyen bölümlerde daha net bir şekilde açıklandığında gerçek olamayacak kadar abartı gelen bu olay, rahatsız ediciliğini kısa sürede kaybederek diziyle güzel bir uyum yakalar.
İlk bölümü izleyip sonunu tahmin edebilecek kimsenin olacağını sanmadığını söyleyen Bell’e ben de hak verdiğim için dizinin temel gizemi olan katilin kimliği hakkında bir şey söylemeyeceğimin garantisini verebilirim ancak yine de bu noktadan itibaren spoiler uyarısı yapmakta fayda var.
The Woman in the House’un gizem-gerilim türünü hicvetmeye yönelik abartılı yaklaşımına uygun olarak, Elizabeth’in ölümünün, Anna’nın önerisiyle başlayan ve birçok akıl almaz olayın sonucunda gerçekleştiği ortaya çıkar. Seri katillerle çalışan bir FBI psikiyatristi olan Douglas, “çocuğunu işe götür günü” için Elizabeth’le beraber işe gelmiştir. En az otuz kişiyi öldürüp yemiş “Massacre Mike” lakaplı bir seri katille, kilitli bir odada yalnız ve denetimsiz kalan Elizabeth öldürülür ve ardından yenir. Bu olay sonrasında aile dağılır ve Anna’nın hayata tek başına devam ederken bir de ombrofobisiyle mücadele etmesi gerekir. Kızının öldüğü gün ona veda ettiği sırada başlayan yağmurun ve bu ölümde kendini suçlamasının birleşimiyle ortaya çıkan bu korku, başta The Woman in the Window’daki Anna’nın agorafobisiyle ve bu türdeki nice korkularla keyifli bir kafa bulma hâlinde seyreder. Evden çıkma konusunda normal şartlarda bir sorun yaşamayan Anna’nın neredeyse her acil durumda yağmura yakalanması da ombrofobiyi en az agorafobi kadar hayata müdahale eden bir korku hâline getirir.
Dizinin yapı taşlarından biri olan bu durum uydurma gibi görünse de aslında engelleyici, irrasyonel yağmur korkusu olarak literatürde mevcuttur. Anna içinse bu, ne zaman yağmura yakalansa saniyeler içinde bayılması anlamına gelmektedir. Korku, hayatını o denli etkilemektedir ki olası bir sağanak yağışın direksiyonda bayılmasına neden olma ihtimali yüzünden yalnızca evinin yakın çevresinde dolaşabilmektedir.
Anna, kendini sakinleştirmek ve korkularını yenmek için bütün gün şarap içip bazı psikoterapik ilaçları alkolle almakta ve bunun sonucu olarak da küçük hafıza kayıpları ve halüsinasyonlarla savaşmaktadır. Karşısındaki eve taşınan Neil ve kızı Emma’ya karşı gelişen saplantısıyla hayatı iyice zorlaşan Anna, bir gün penceresinden Lisa’nın (Neil’ın kız arkadaşı) cinayetine tanık olur. Bu cinayete kimsenin inanmaması Anna’yı önce olayı kanıtlamaya ve ardından katili araştırmaya iter. Katilin kim olduğundan emin olduğumuz, ardından şüpheye düşmeye başladığımız ve tam sonuca varmak üzereyken yine bir sürprizle karşılaştığımız altı bölümlük süreç de bu şekilde başlar. Anna, zamanının tamamını Lisa’yı kimin öldürdüğünü bulmaya adamıştır.
Bu süreçte absürtlüğü git gide artıran bir detay olan Elizabeth’in mezar taşları dizinin arka planında kendine bir yer edinmektedir. Anna’nın her ziyaretinde farklı bir yazıyla karşılaştığımız mezar taşında “Eğer sevgi yeterli olsaydı, sonsuza kadar yaşardın.” satırları, sıradaki ziyarette “Cennette kimse izlemiyormuş gibi dans edebilirsin.” olarak karşımıza çıkar; “Cennette ‘ben’ yoktur.” cümlesiyle yersiz komikliğini tamamlar ve konu kapanır. Konunun absürtlüğü arttıkça muhtemelen hiçbir zaman sevilen bir kişiyi anmak için kullanılmayacak bu cümlelerin genel havayla bağı da bir o kadar kuvvetlenir.
Dizi boyunca tüm gizemlerin altında yatan bilgilere bir şekilde ulaşsak da izleyicinin hayal gücüne bırakılmış bir konu vardır: Anna’nın posta kutusuna ne olmuştur ve tamircileri Buell onu neden düzeltememektedir? Bu süreçte Anna, Buell’ın Douglas’ın ilk hastası olduğunu öğrenir. Buell’ın cezai ehliyetinin bulunmadığını ve onu tedavi ettiğini belirten Douglas belirsiz bir süre onunla çalışmıştır. Anna bunca yıldır Buell’ın geçmişinden haberdar olmadığı için, Douglas’ın ona bir iş ve istikrar sağlamanın bir yolu olarak onu tamirci olarak tutması ve hatta posta kutusunun hiç kırılmamış olması veya Douglas’ın kasıtlı olarak posta kutusunu kırmış olması mümkün görünür. Öte yandan, Anna da Buell’ın tüm geçmişini bilmiyor olsa da posta kutusunun düzeltilmeyeceğini anlıyor gibidir ve biz Anna’nın evden her çıkışında ya da dışarıya bakışında elinde aletleriyle -belki de biraz kafası karışmış bir şekilde- posta kutusuna ne olduğunu çözmeye çalışan Buell’ı izleriz.
The Woman in the House, amacına uygun olarak başarılı bir şekilde kurgulanmış bir yapım. Dizi boyunca birçok konunun altını, tiye aldığı başka yapımlardan daha başarılı bir şekilde doldurmayı, gerekli yerde merak uyandırmayı, gerilim yaratmayı ve tüm bunları güldürerek yapmayı başarmış bir kadro var karşımızda. Araştırdığı her konuda anında istediği bilgiye ulaşan ama hiç beklenmedik anlarda yakalanan Anna’nın nadiren masaya ulaşabilen ama bol bol kırılıp dökülen tavuk güveçleri gibi katmanlı ve tadı damağınızda kalacak bir dizi diyebiliriz. Kadronun önemli bir kısmının artık bizimle olamayacağı gayet açık olsa da son sahnede izleyiciye kısacık bir süre görünen Glenn Close ile beklentiyi şimdiden artıran dizinin ikinci sezonunun olup olmayacağı ise ne yazık ki şu an için yalnızca bir soru işareti.