EDEBİYATIN DELİLERİ

Gerçekliğe tamamıyla yabancılaşma hâli olan deliliğin edebiyata yansıması, zihnin karanlık odalarında siyah bir kedinin aranması gibi trajik ve ilginç olmuştur. Edebiyat sanatına uğrayan delilik durumu, hâliyle yazarların yaratım sürecini hatırı sayılır derecede etkilemiş, delilik ve yaratıcılık zamanla birbirlerini tetikleyen kuvvetler hâline gelmişlerdir. Delilikle desteklenen yazma eylemi neticesinde ortaya hiç de sıradan olmayan tekniklerle yazılmış pek çok eser çıkmıştır. Yaratıcılığı, delilik ve dâhilik arasındaki fark edilmesi güç olan incecik çizgide gözleri kapalı hâlde yürüyen bir akrobata benzetebiliriz.

“Deli dedikleri, etrafında neler döndüğünü çözmeye başlamış insandır.” diyen Beat Kuşağı’nın önemli ismi William Burroughs Meksika’daki evinde parti verir. Gece boyu vücudunda gezinen uyuşturucu ve midesinde çalkalanan alkolün etkisiyle dostlarına küçük bir gösteri yapmak ister. Eşi Joan’ın kafasına içki kadehi koyup, 38 kalibrelik tabancasıyla bardağı nişan alır ancak hedefi şaşırarak eşinin beynini dağıtıp ölmesine sebep olur. “Joan’ın ölümü hayatım boyunca peşimi bırakmadı. Bu travmadan kurtulmak için yazmaktan başka çarem yoktu.” diyerek, yaşadığı büyük yıkımın üstünü yazarak örtmeye çalışır Burroughs ve ölene kadar uyuşturucu kullanarak gerçek hayatla olabildiğince az bağ kurmaya çalışır.

William Burroughs

Sevdiği insanların ölümüyle sarsılan bir başka yazar da Romain Gary’dir. Önce annesinin ölümüyle sarsılır Fransız yazar. Annesinin verdiği sevgiye benzer bir sevgiyi Fransız aktris Jean Seberg’in kalbinde bulur. Evlenir, çocuk sahibi olur ve terk edilir. Seberg’in trajik ölümünden sonra kabuğuna çekilen Romain Gary, kendi kişiliğini unutmak pahasına farklı kişiliklere bürünerek deliliğin sınırlarını baştan çizip, tanımını baştan yazar. Başta Emile Ajar olmak üzere pek çok takma isimle kitaplar çıkarır. Bir yazarın bir kez alabileceği Goncourt ödülünü iki kez alır. Yaşamına ve edebiyat dünyasına dair her şeyi intihar mektubunda açıklayan Romain Gary, takma isimlerin ardına gizlenmesinin nedenini, “Sadece kendim olmaktan sıkılmıştım.” sözüyle dile getirir. Delirmenin aslında insanın kendisinden, geçmişinden ve anılarından uzaklaşmak hatta kendi karakterinden bile vazgeçmek demek olduğunu kanıtlar Romain Gary.

Romain Gary

Yasak aşkı Susette’nin ölümüyle uzun bir süre sessizliğe gömülen Hölderlin’in günden güne delirmesi, ailesi tarafından Tübingen’deki bir akıl hastanesine yatırılmasına sebep olur. Tedavisi mümkün görülmeyince, kısa süre sonra klinikten çıkarılır. Hölderlin hayranı bir marangoz olan Ernst Zimmer, tüm bakımını üstlenerek onu evine alır. Günden güne aklını yitiren yazar 36 yıl sürecek inzivaya çekilir. Tamamen aklını yitirse de şiir yazmaktan asla vazgeçmez. Hatta rivayete göre o kadar fazla yazar ki el yazmaları sepetlerle taşınır. “Bizi bütün zenginlikler içinde yoksul kılan şey, yalnız olamamamız.” diyerek yalnızlığı yücelten Hölderlin, delilik denizinde boğulurken, ölüm kıyısına yürüyüşünü kendisine hatırlatacak bilince sahip olamaz.

Friedrich Hölderlin

Hermann Hesse’nin, “Yüz bin okuru olsaydı dünya daha güzel bir yer olurdu.” dediği İsviçreli yazar Robert Walser; anksiyete, sanrı, halüsinasyon gibi tanılar sebebiyle hayatının 57 yılını sanatoryumda geçirir. Kendi rızası olmadan 1929 yılında akıl hastanesine yatırılan Walser, mikrogram denilen el yazmalarıyla hayata tutunmaya çalışır. Sessizliğe gömüldüğü, saatler süren uzun yürüyüşleri Walser’ın düş gücüne eşlik eder. Minicik kağıtlara yazdığı taslaklar deyim yerindeyse yastığına pamuk olur. 1956 yılında, karlı bir günde, ”Tanner Kardeşler” isimli romanındaki gibi, “karda ölü hâlde yatan adam” figürünü gerçekleştirircesine akıl hastanesinin yakınındaki ormanlık alanda ölü bulunur. 78 yıl yaşayan, yazdıklarıyla Kafka’yı etkileyen Walser’ın bazı el yazmaları, oluşturulan bir araştırma ekibi sayesinde 16 yılda çözülerek kitap hâline getirilir. Kendine ait bir dil yaratan Walser’ın deliliğini ve dehasını “Peri masallarının bittiği yerde Walser başlar.” diye özetler Walter Benjamin.

Robert Walser

David Foster Wallace’ın delilikle olan imtihanıysa çok farklı boyuttadır. 24 yaşında ilk kitabı yayımlanan yazar yetkin dili ve üslubuyla dikkat çeker. Felsefe ve edebiyat öğrenimi görmüş Wallace kitaplarında insan davranışlarını ve düşüncelerini en ince ayrıntısına kadar başarılı bir şekilde yazıya dökmesiyle beğeni toplar. Edebiyat alanında her şey yolunda gitse de özel hayatında işler hiç de iç açıcı değildir. Depresif, yalnız ve içine kapanık bir insan olan Amerikalı yazar, çeşitli antidepresanlarda çareyi bulamayınca elektrokonvülsif tedavi yoluyla iyileşmeye çalışır. Yaşama ve edebiyata dair seminerler düzenleyip kendisi gibi depresyonla mücadele eden pek çok insanın iyileşmesine yardımcı olur. “Yetişkinlerin çoğunun kendilerini başlarından vurarak intihar etmesi tesadüf değildir. Böylelikle kötü efendileri vurmuş oluyorlar. Bu intiharların çoğunda gerçek olan şu ki aslında tetiği çekmeden çok önce zaten intihar etmiş oluyorlar… Ne kadar üzücü.” diyen Wallace kendi söküğünü dikemez ve 2008 yılında bir halat yardımıyla bunalımlı yaşamına son verir.

David Foster Wallace

Sanatçının sınır tanımaması, deliliğin sınırının olmayışını fark etmesindeki özgürlük hissiyle başlar. Yaratmak için olmazsa olmaz unsurlardan biri, belki de en önemlisi elbette yalnızlıktır. Yalnızlık, gündelik yaşamda görünenin ötesine geçip farklı bir bakış açısı yakalayarak, görünene farklı anlamlar yükleme işi olan yaratma sürecine açılan kapının menteşesi gibi bir işlev görür. Sait Faik Abasıyanık’ın “Yazmasaydım çıldıracaktım.” sözü, yazma eyleminin hayatı katlanılır hâle getiren bir kaçış rampası görevi üstlendiğini ifade eder. Zaten yazmaktan başka çaresi olmayan birinin aklıyla arasının pek de iyi olduğu söylenemez. İnsanı yazmaya iten pek çok husus vardır ama içlerinde en ilginç olanı kuşkusuz aklının öteki tarafına geçerek düş gücünün peşine takılma merakıdır. İnsanın aklıyla arasının iyi olmamasının, doğuştan gelen bir durum mu, yoksa sonradan edinilen bir ruh hâli mi olduğu hâlâ bilinmese de bu burumu şu cümleyle ifade eder Samuel Beckett: “Hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır.”

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz