Edebiyat tarihimizde, yaşadığı döneme şahsına münhasır izler bırakan isimlerden biri de Hayalet Oğuz olarak bilinen Oğuz Halûk Alplâçin’di. Yaşamı, anıları, arkadaş ilişkileri ve yapıtları, onu “başka” kılan en önemli ayrımın kırılma noktasını ortaya koyuyordu. Bu çıkarımı yapmayı mümkün kılan ise yazar Kaya Tanış’ın yıllar süren araştırmalarının sonucunda kaleme aldığı Burası Orası Değil (Hayalet Oğuz Kitabı) oldu.
Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan Burası Orası Değil, Hayalet Oğuz’a dair merak edilen pek çok bilgiyi belgeleriyle birlikte okurlara sunuyor. Bununla birlikte edebiyat tarihimiz için de önemli bir kaynak olduğunu söylemek isterim. Çünkü uzun yıllar boyunca, hatta yaşadığı dönemlerde bile gerilerde durmayı tercih etmiş birinin hayata bakışını, mevcut birikimlerini hangi alanlarda kullandığını ve arkasında ne gibi işler bıraktığını öğrenmek her anlamda önemli.
Hayalet Oğuz’un hayatı, çoğunlukla mülk edinmeden, arkadaş evlerinde, günlük ve küçük kazançların etrafında şekillenmiş. Kitap boyunca karşımıza çıkan her bilgi, temelde büyük bir tercihin, belki de sebebini hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir vazgeçişin kıyısına kadar götürüyor bizi. Öyküler ve şiirler yazan, pek çok çeviride ve sinema senaryosunda izi olan, 50’ler kuşağı içerisinde hatırı sayılır dostluklar kurmuş bir yazarın seçtiği hayat, elbette onu anlamakta zorluk çekmemize neden oluyor. Ama yine de sürdürdüğü hikâye, yaşamın o kadar da zorlamaya değer bir ağırlıkta olmadığını gösteriyor. En azından Hayalet’in hayatı, bu çıkarımı yapmamız için bize pek çok gerekçe sunuyor. Bunu da elbette Kaya Tanış’ın yıllar boyunca sabırla yaptığı araştırmalara borçluyuz.
Burası Orası Değil’de, Hayalet Oğuz imzası taşıyan öykü, şiir ve yazılara da yer verilmiş. Hatta günümüzde baskısı bulunmayan Dünya Sarsılıyor Rock’n Roll kitabı da derlemenin içerisinde yer alıyor. Üstünden yıllar geçtikten sonra Hayalet’in kaleminden çıkanları, onun hakkında yazılanlarla yan yana okumak benim için heyecanlı bir süreçti. Hatta bir ara, Üsküdar Yolu şiirinde geçen “Doğancılarda bir incir ağacı / Dalı tozlu yaprakları tozlu” dizesindeki incir ağacına, yıllardır yaşadığım Doğancılar’da denk gelme umuduyla bakındım ve bu bile benim için güzel bir ayrıntı oldu.
Hayalet Oğuz, yaşamını büyük bir bohemin üzerine mi kurdu yoksa zaten yaşadığı hayat kendiliğinden bir bohem yükü müydü bilinmez; bugün bile hakkında merak edilen ve anlatılan pek çok şey olması, onun yaşadığı dönemlerden günümüze uzanan süreçte bıraktığı izin ne kadar kıymetli olduğunun bir göstergesi. Kendi halinde olmanın, az ve yeterli olanla yaşam kurmanın, olduğu kadarıyla yetinmenin pek de romantik bir tarafı olmayabilir. Çünkü hayatta kalmak için gerekenleri bir araya getirmek, belli bir emek sonrasında faydaya dönüştürmek, kendi içinde bir gereklilik barındırıyor. Ancak bu gerekliliğin Hayalet Oğuz’da karşılığı olmadığını, Burası Orası Değil’i okurken anlıyor, bunun tamamen Hayalet’e özgü bir özellik olduğunu kavrıyorsunuz. Günümüz dünyasında pek de mümkün olmayan bu tutum, geçmiş dönemlerin hatıralarında ve sıkı dostluklarında karşılık bulduğu için seviniyor, en azından birilerinin taşıdığı şansın güzel yerlere ulaştığını anlıyorsunuz.
Hayalet Oğuz’un yazdıklarıyla da bir mülkiyet ilişkisi kurmaması, aslında onun üzerindeki dikkatleri arttıran ayrıntılar arasında gösterilebilir. Kaya Tanış’ın, 2018 yılında Ergin Ertem ile yaptığı görüşme bu durumu daha da belirgin hale getiriyor: “Biz ona hiçbir zaman şair olarak bakmadık. Kimse de bakmadı. Belki bunun için tamamen bıraktı şiiri. Hiç önemsemedi. Ve kendisinden şairim diye bahsetmedi hiç. Şairliği ya da çevirmenliği hiçbir zaman önemsemedi. Onun hayat biçimi dikkat çekiyordu.”
Hayalet’in yaşama dair tutumu hakkında Leylâ Erbil’in ifade ettikleri de oldukça açıklayıcı bir anlam taşıyor: “Bir insan, ardından kimsenin, bir örgütün, belki bir tek kişinin bile gelmediğini bilerek nasıl dayanırdı yaşamaya; sabahçı kahvelerinde, meyhanelerde, bir iki arkadaşın soğuk odasında tek başına? Reklamını yapmadan, kendini övmeden, karşılık ummadan, verilenleri reddederek mi, nasıl? Kitap çevirerek eline geçen birkaç kuruşla, hem de çevirdiği kitabı çevirmeye değer bulmadan? İnsan her şeyi ve kendini yıkmayı bir yaşama biçimi yapar da, ama toplumun tepeden tırnağa kökten değişmediği sürece hiçbir şeyine ‘he’ dememeye kararlı olur da nasıl bir yol tutturabilir yaşayabilmek için?’’
Burası Orası Değil, Hayalet Oğuz’a dair pek çok bilgiyi barındırması açısından daha uzun yıllar boyunca kaynak olarak kullanılacak bir çalışma. Taşıdığı özen, yalnızca Hayalet’i değil, onunla birlikte ve onun da içinde yaşadığı bir kuşağı anlamayı, farklı bir pencereden okumayı ve yorumlamayı mümkün kılıyor. Elbette Hayalet’in verdiği ilham, geride bıraktığı hayatın ve yılların da muhasebesini yapmamıza yardımcı oluyor. Her şey farklı olsaydı, örneğin kendine ait bir evi ve düzenli bir geliri olsaydı Hayalet Oğuz’dan bugün nasıl bahsederdik? Ya da yazdıkları, günümüzde nasıl karşılık bulurdu? Belki çok basit gibi duran bu ayrım, onu bambaşka biri yapardı ama şüphesiz ki Hayalet Oğuz yapmazdı.