Terry Pratchett ve Neil Gaiman, fantazya edebiyatı alanında, tüm dünyada en çok okunan yazarlar arasında yer alıyorlar. 2015 yılında hayatını kaybeden ve dünya çapında milyonlarca hayranını üzüntüye boğan Pratchett, Diskdünya serisi ve bu türde komediye ustalıkla yer vermesi ile tanınıyor. Neil Gaiman ise özellikle kült olmuş Sandman çizgi roman serisi ve Amerikan Tanrıları romanı ile ülkemizde de en çok okunan İngiliz yazarlardan biri. İki usta yazarın ortaklaşa yazdıkları “Kıyamet Gösterisi” ise her türden kurgu okuruna hitap etmeyi başaran eğlenceli ve sürükleyici bir metin.
Kitap hakkında konuşmaya başlamadan önce bir iki detay aktarmak istiyorum. 2019 yılında “Good Omens” ismiyle televizyon dizisine uyarlanan kitap, yaklaşık dört yıldır yeni baskısı yapılmadığı için bulunamıyordu. Niran Elçi’nin çevirdiği kitap, bu yıl, nisan ayında İthaki Yayınları etiketi ile tekrar okurun karşısına çıktı. Yenilenen baskının Hamdi Akçay imzalı kapağının önceki edisyona kıyasla çok daha şık olduğunu da belirtmeliyim.
Hikayemizde, Hristiyanlık dinine göre kıyametin kopacağı tarihin çok ama çok yaklaştığını öğreniyoruz. İyilik ve kötülüğün beklediği gün gelmiş, dünyanın sayılı günleri kalmıştır. Her iki taraf da bu konudaki hazırlıklara başlamışken melek Aziraphale ve şeytan Crowley, beklenmedik şekilde, bu durumdan son derece rahatsız olur.
Karakterlerimizden Aziraphale Antika kitap koleksiyoncusu olarak hayatını sürdürüyordur. El yazmaları ve nadir bulunan kitaplar dünyada en sevdiği şeylerdir. Crowley ise 1926 model Bently marka otomobili ile gönlünce gezer, avarelik peşindedir. Kötülük peşinde koşmaya devam eder ancak bunu toplumsal huzursuzluk, başarısız yatırım tavsiyeleri gibi modern yöntemlerle yapar. Her iki karakter de o kadar uzun bir süredir insanlarla birlikte yaşamaktadırlar ki bu kıyamet işinin yanlış bir karar olduğunu düşünürler. Sonunda da kafa kafaya verip ilahi planı bozmak için harekete geçerler. Sizin anlayacağınız olmayacak şeyler olur; yeter ki dünya ve insanlık kurtulsun, keyfini çıkardıkları yaşamlarına devam edebilsinler.
Kıyametin yaklaşması, nihai sonun takvimlerde işaretli olması hikâyenin başında çok fazla bir şey vaat etmiyor olabilir. Klasik kovalamaca, psikolojik gerilim hikâyesi olarak algılanabilir. Ancak Kıyamet Gösterisi’nde kıyamet, bildiğimiz hiçbir tanıma uymuyor. Yazarların bu noktada yaptığı bütün tercihler okuru hazırlıksız yakalıyor. Mesela deccal olarak doğan bebek ne denli kudretli olduğundan habersiz büyüyor, hiçbir tehlike arz etmeden çocukça oyunlar oynuyor. Ya da insanlığın iyiliğini gözetmesi gereken melek Aziraphale, kötülüğün elçisi şeytan Crowley ile sarhoş olana kadar viski içiyor. En güzel detaylardan biri de cadılık müessesesi ve ezeli düşmanları olan Cadı Avcısı Ordusu arasında yaşananlar. Metin her daim beklemediğiniz yerlerden sizi yakalıyor ve her seferinde işler daha da sarpa sarıyor. İki yazar da bu tarz kara mizah unsurlarını kullanmak ve hikâyeyi bunlarla detaylandırmak konusunda oldukça başarılı.
Kara mizah demişken, bu noktada en büyük payı İngiliz toplumunun kendisi alıyor. Hikâye İngiltere’de geçiyor ve haliyle de yerel göndermeler sık sık karşımıza çıkıyor. Özellikle Ortaçağ Avrupası’nda yaşanan cadı avları, ana karakterlerin yüzlerce yıllık ömürlerinde bu coğrafyayı nasıl etkiledikleri ve günümüz şartlarında nasıl da hiçbir şeyin değişmediği gibi şeyler… Kitap sadece komik bir fantastik hikaye olarak yazılmış olsaydı bu denli popüler olması mümkün değildi. Hikâyeyi zenginleştiren asıl etmenler, görünenden fazlası olduğunu hissettiren ve kurguyu haklı çıkartan toplumsal eleştiriler. Misal iki karakterinde kıyamet fikrine karşı durmalarının başlıca sebebi İngiliz toplumunu sevmeleri ve temelde sorumlu oldukları toplumsal problemlerle birer insan gibi yaşamaktan mutlu olmaları. Kıyamet Gösterisi’nin asıl dikkat çeken kısmının tam da burası olduğunu düşünüyorum. Okurun zihnini sürekli olarak düşünmeye itecek ve hikâyeyi daha iyi anlamasını sağlayacak detaylarla bezeli olması.
Aziraphale ve Crowley karakterleri, Terry Pratchett ve Neil Gaiman’ın hikâyeye dahil olma yöntemleri olarak düşünülebilir. Siyah renk ve metal müzik dinlemeyi seven Gaiman, Crowley rolünde, beyaz sakalları ve sempatik gülüşü ile Pratchett ise Aziraphale olarak, hikâyede yer alıyor diyebiliriz. Her iki yazarı da bu kitaptan önce okumuş olanlar benzerlikleri daha iyi fark edebilir.
Kitapta dikkat çeken bir diğer nokta da karakterler arası senkronizasyon. Hikâyede ondan fazla karakter var ve her birinin bu hızlı macerada önemli bir rolü var. Hepsi de kendi geçmişleri ile karşımıza çıkıyor ve asla sırıtmadan ana hikâyedeki yerini alıyor. Bu denge Neil Gaiman’ın şimdiye kadar yazdığı hemen hemen bütün romanlarda dikkat çekiyor. Kurgu ile karakterler arası söz konusu uyum, okurun kitaba daha iyi konsantre olmasını sağlıyor. Elbette çok daha fazla karakterin yer aldığı kitaplar okuduk. Ancak benim bu kitap özelinde söylemek istediğim, her bir karakterin, metin boyunca farklı yolları izleyip, finalde gayet doğal bir şekilde buluşmaları takdire şayan bir şey.
Kıyamet Gösterisi eğlenceli ve durmak bilmeyen yapısı ile keyifli bir okuma sunuyor. Hem mizahi öğeler barındırması hem de sık sık karşımıza çıkan zekice toplumsal göndermeleri ile fantazya türünde ayrı bir yere sahip. Terry Pratchett ve Neil Gaiman kitapları ile tanışmamış olan okur için de çok iyi bir başlangıç noktası olduğu söylenebilir.