EDA DERECİ İLE SÖYLEŞİ: “SÖZCÜKLER DE ÇOKÇA ANLAM TAŞIYOR HAYATIMDA”

Çocukların hayal dünyalarına konuk olmak, onlarla konuşmak, çizgilerle hikâyeler anlatmak her zaman değerli olmuştur. Eda Dereci o isimlerden biri. Çizimler, kuklalar, atölyeler, müze gezileri ve daha pek çok etkinliği çocuklar için ve onlarla birlikte yapıyor. Çalışmalarına kişisel 4 Oda Sanat ve Tasarım atölyesinde devam eden Eda Dereci ile çocuklar için üretilen eserler, kitaplar ve çizgiler üzerine konuştuk.

Hikâyeleri, masalları ve hayalleri çizgilere taşıma yolculuğun nasıl başladı?

Bu kapıları aralamak sanırım çocuklukla başlıyor. Önce kendi gerçekliğimi ve daha çok da hayallerimi çizmeye başladım diyebilirim. Sonra kendi hayat akışımda karşıma çıkan diğer masallarla, hikâyelerle ve tabii öteki hayallerle kesişmeye başladı yolculuğum. Ve bu süreçte değişen hem fiziksel ve düşünsel benliğim hem de kullandığım malzemeler ve teknikler oldu belki ama, kendimi ifade etme şeklimde aslında çizgiler hep  ilk sırada yer aldı ve bu çok değişmedi. Sözcükler de çokça anlam taşıyor hayatımda. Kendime notlar ya da çocuklara hikâyeler olarak varlığını sürdürüyorlar mutlaka.

4 ODA isimli stüdyonda hem çocuklar hem de yetişkinler için atölyeler düzenliyorsun. Pandemiyle birlikte süreç birden online platformlara taşındı. 4 ODA bu süreçte evlerine kapanan çocuklarla ve yetişkinlere ne gibi etkinlikler düzenledi? Biraz 4 ODA’yı tanıyalım isterim.

4 oda sanat ve tasarım atölyemin adı. Aynı zamanda benim yaptığım tüm işlerin, üretimlerimin bir arada toplandığı ortak nokta. İçinde Çizim İşleri’ni, Kağıt İşleri’ni, Kumaş İşleri’ni ve tüm bu işlerin ürüne dönüştüğü Dükkan’ı barındırıyor. Atölye çalışmalarım tüm bu işlerin ortaya çıkış aşamasında aldığım keyfi ve mutluluğu bir başkasına aktarma hevesiyle başladı sanıyorum ilk. O kişilere de bunu öğretmek ve eğer dilerlerse üzerine kendi katacakları renklerle öğrenme yolculuklarına devam etmelerine aracı olma niyeti biraz da. Atölye mekânları değişken. Ortak çalışmalar yaptığım sanat mekânları ya da atölye çalışmaları için alan yaratan farklı nitelikte mekânlar olabiliyor. Bazen bir projenin bir parçası da olabiliyor örneğin. Pandemi döneminde ilk başlarda özellikle çeşitli online platformlardan atölyeler gerçekleştirdim. Şimdilerde biraz daha fiziksel buluşmalara dönüşmeye başladı. Çocuk atölyesi içeriklerinde illüstrasyon, arkeoloji, botanik ve yaratıcı yazarlık temalarını sanatla birleştirebiliyorum. Bitki ressamlığı atölyesinde botanikle ilgilenirken, “Minyatür kitabımı tasarlıyorum” atölyesinde hikâye&illüstrasyon ve küçük ölçekli bir yaratıcı yazarlık deneyimi ediniyorlar. Yetişkin atölyeleri; suluboya, kumaş figürler tasarlama ağırlıklı devam ediyor. Pandemi sürecinde bu atölyelerin bazıları maalesef online platformlardan devam etmek zorunda kaldı. Ama şimdilerde bazen fiziksel buluşmalar da gerçekleştiriyoruz; risk almayacak şekilde planlayarak.

Boyayla ve çizimle ilk defa tanışanların motivasyonlarından ve o sürecin aşamalarından bahseder misin?

Atölyelerin içerikleri değişse de temelde hep keyifle üretmek ve öğrenmek var aslında. Ve en çok da özgürce hata yapma hakkı! Çünkü mümkünse ellerinin altında bi silgi ile kendini düzeltmeye yatkınlığı var birçok insanın çizim yaparken. Kontrollü olma ve biraz da yanlış yapma korkusu seziliyor. Sanırım ilk söyleyebileceğim, birçoğunun “ürkek” yaklaşması. Hevesli ama aynı zamanda da temkinli yaklaşıyor birçok katılımcı, özellikle de atölyede karşılaştıkları bir malzemeyle tanışıyorlarsa ya da benzer bir çalışmayı çok eskide bırakmışlarsa. Ben de mümkün olduğunca kendilerini rahatlatmalarını, hata olarak gördükleri şeyi yapmalarına izin vermeye çalışıyorum. Çünkü sanat aynı zamanda bir terapi yöntemi; bunu yakinen gözlemliyorum. Kişinin kendi sınırlarını görmesi, bu sınırları sorgulaması ve belki de ortadan kaldırması süreçlerine de yardımcı. Bu korku çocuklarla yaptığım çalışmalarda bir ölçüde daha az ama genelde okula gitmeye başladıkları dönemde kendilerini iyi / kötü, doğru / yanlış kalıplarına sokmaya çok yatkın olduklarını gözlemliyorum. Bu kalıba girmeye çok gönüllü değiliz belki çocukken ama yetişkinleri taklit eder ya da bize öğretilene inanır hale kolayca geliyoruz. Bu nedenle kendi yarattıkları şeye olan inançlarını desteklemeye çalışıyorum elimden geldiğince. Mutlak, kesin ifadeler kullanmamaya çalışarak.

Çocuklar için hazırlanan resimli kitaplar oldukça önemli bir yerde duruyor. Merak duygularını ve soru sorma şekillerini derinleştiren pek çok eser var günümüzde. Çocuklar için böylesine önemli olan kitaplar, bir çizer olarak, senin kaleminden ve gözünden bakınca hangi aşamalardan geçerek söz konusu “önem”e ulaşıyor?

Bu alanda çok ciddi bir emek var öncelikle bunu söyleyerek başlamam gerek. Bazen özellikle çizerlerin adının yazar kadar anılmadığını görebiliyoruz maalesef. Ancak bir kitabın ortaya çıkış sürecinde yazar, çizer, yayınevi, editör işbirliği olmalı en başta. Çizer tarafından baktığımda da çizginin rahatlığı hissedilmeli. Zorlama ve istenilenin çizilmesi durumu kendini hissettiriyor ve o zaman samimiyeti de kayboluyor. Türkiye’de bence gitgide artıyor bu alanda ortaya çıkan işler. Ben kendi adıma, hikâye ile bağ kurduğum zaman daha rahat çizebiliyorum. Hayalimde zorlamadan ortaya çıkan kareler canlanmaya başlıyorsa ancak şekil buluyor çizgiler de. Ortaya çıkan her iş üzerindeki emeği ve önemi de kuşkusuz ilk önce o işe emek sarf edenler fark ediyor.

Çocukların hayal dünyası, biz yetişkinleri çoğu zaman şaşkınlığa uğratan seviyelerde seyredebiliyor. Hepimiz bir zamanlar çocuk olsak da değişen dünyayla birlikte çocukların hayal dünyalarının da değiştiği bir gerçek. Onlarla yan yana olduğun dönemlerde sana ilginç gelen ve yeni ufuklar açan çocuk meraklarıyla karşılaştığın oldu mu?

Çok sık oluyor. Özellikle atölye çalışmalarında ve müzelerde gerçekleştirdiğim eğitimlerde birebir tanık oluyorum. Örneğin, müzede günlerdir dolaştığım bir sergide eserlerden birine defalarca bakmış olsam da ancak çocuklarla gerçekleştirdiğiniz bir müze turunda farklı açıdan görmemi sağlayacak ya da “Hiç böyle düşünmemiştim.” dediğim durumlarla karşılaşabiliyorum. Çocukların işaret ettiği bir detay çok daha açık ve net ama biz saklı olanda kaybolabiliyoruz. Ya da zaman algısının değişkenliğini hissetmek çok daha kolay onlarlayken.

Çizimlerin ve tasarımlarının yanında aynı zamanda müze eğitimcisisin. Kulağa gerçekten çok hoş geliyor. Bu alandaki çalışmaların neler?

Müze aslında benim için gerçekten kelimenin kökeni gibi ilham perilerinin evi olan yer. Her bir müzenin kendine has bir aurası var ve o mekanlarda zaman geçirmek, orada çizim yapmak bana her zaman çok iyi hissettirmiştir. İçinde bulunduğumuz zamandan uzaklaşmak için yaratılmış mekânlar gibi görürüm çoğu zaman ve içinde sergilenen eserlerin de etkisiyle aslında zaman ve uzaklaşma hissi, bir anda binlerce yıl öncesinde de olabileceğini görme hazzı çok başka.  Sabancı Müzesi ve Rezan Has Müzesi başta olmak üzere farklı müzelerde çocuklarla buluşuyor ve güncel sergileri onlara anlatıyor ve bazen de sergiyle özdeşleşen içerikler doğrultusunda atölye çalışması gerçekleştiriyorum; kimi zaman bireysel, kimi zaman da bir ekibin parçası olarak. Müzelerde sergilenen eserlerin hikâyesini bilmek ve kültürel mirası tanımak ne kadar mümkün olursa, merak uyandıran bir şekle dönüşürse çocuklar da o kültürü korumak için çaba sarf eden yetişkin bireylere dönüşüyorlar aslında. Müzelerle erken yaşta tanışan çocukların çok şanslı olduklarını düşünüyorum. Çünkü yalnızca mekân olarak müzeyi bilmek bile çocukların ileriki yaşlardaki müze kültürünü çok etkiliyor ve yetişkinlerinde de rotalarını buna göre şekillendirebiliyorlar. Bağ kuruyor ve onu korumak için çaba gösteriyorlar. Bu nedenle müze eğitimi gelişime çok açık, doğal ve kültürel varlıkların bilinirliği ve korunması için oldukça değerli.

Sence bir çizgi hikâyesinin ortaya çıkışı ve aktarımında öğreticilik mi yoksa keşifçilik mi ön planda olmalıdır?

Kesinlikle keşifçilik. Yani çok öğretici, yönlendirici ve mesaj verme kaygısı olan bir hikâye her okuyucuyu rahatsız eder bana kalırsa. Daha çok keşfetmeyi tetikleyici bir içeriğin ön planda olması, buna aracı olan eser dışında yenilerin keşfedilmesi isteğine zemin hazırlar. Merak duygusunu tetiklemesi öğrenmenin önünü açıyor sanırım daha çok.

Üzerinde çalışmaya devam ettiğin ve gelecek dönemler için planladığın çalışmalarda meraklı çocuk dostlarımızı neler bekliyor?

Bu dönemde kendi yazıp resimlediğim bir kitap üzerine çalışıyorum. Bitki ressamlığı üzerine yazılan bir hikâye ve bu temayla şekillenen görseller üzerine çalışıyorum. Çünkü bitkilerle olan bağımın çok değerli olduğunu hissediyorum. Çocukken ailemden gördüklerimin, aldığım eğitimlerin ya da okuduğum bazı kitapların bu duyguyu beslediğine inanıyorum; bazılarını hatırlıyorum da. Bu nedenle çocuklara erken yaşta ilham verici, kaynağı doğadan gelen hikâyeler anlatmanın farkındalık oluşturmada ve hayatın mutluluk verici detaylarını  görmelerinde etkili olduğuna inanıyorum.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz