Geleceğin dünyasında karşılaşabileceğimiz teknolojik gelişmeler ve toplumsal hayata dair çeşitli öngörüleri merkezine alan bilimkurgu, bu yönüyle sonsuz sayıda ihtimal barındırıyor denebilir. Bilimin ve teknolojinin sınırı olmadığını ve insan toplumunun değişken yapısını da buna ekleyince, bu türde yazılmış binlerce kitabın arasına her geçen gün yenilerinin eklenmesi kaçınılmaz oluyor. Ancak, bütün bir literatür göz önüne alındığında çok az ismin Isaac Asimov kadar kalıcı olabildiğini görüyoruz. Bilimsel yönü kuvvetli ve kurgusal anlamda etkileyici işlere imza atan yazarın İşte Tanrılar kitabı da türümüzün geleceğine dair yazılmış en özgün metinlerden biri.
İki bilim adamının ağız dalaşı ile başlıyor kitap ve biri diğerine kendisini kanıtlamaya çalışınca akıl almaz bir şey keşfediyor. Rüzgâr ve güneş gibi temiz enerji kaynaklarını dahi unutturan, evrenler arası zahmetsiz ve bedava enerji transferinin yolunu buluyor. Öyle ki artık gezegendeki hiç kimse, kişisel ya da kurumsal olarak enerji ihtiyacı için gezegenin kendisine bağımlı olmayacaktır. Fosil yakıtların ağırlıklı olarak kullanıldığı gerçekliğimizde düşüncesi bile kulağa muhteşem geliyor. Herhangi bir atık bırakmadan elde edilen ve tüketilen enerji kaynağı düşüncesinin gözüktüğü kadar masum olmadığından şüphelenilir. “Bedelsiz fayda yoktur” mottosunu aklınıza getirin ve böyle bir enerji akışının ne gibi bir götürüsü olabileceğini tahmin edin. Sanıyorum bütün güneş sisteminin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceği hemen aklınıza gelmezdi. Hikâyenin sıkıştığı ya da karakterlerin anlaşmazlığa düştüğü nokta tam olarak bu. Çeşitli hesaplamalar ve gözlemler sonucunda, bir taraf derhal bu işe son vermemiz gerektiğini, yoksa pişman olacağımızı söylüyor. Diğer taraf ise milyarlarca yıl boyunca herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını savunuyor. Bu enerji transferi yöntemini keşfeden ve böylece küresel bir şöhrete kavuşan kişi ya da kurumun bu uğurda “biraz” risk aldığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Peki ya transferin diğer ucunda neler oluyor? Orası tam bir muamma. Kitabın yarısından sonra, mevzubahis enerji akışını başlatan, yani takas için bizi seçen ırkın yaşamına göz atıyoruz. Söz konusu transfer için geçerli sebepleri olduğunu ve bu seçimin onlar için ölüm kalım meselesi olduğunu anlıyoruz. Hiç tanımadıkları bir ırkın, içinde oldukları güneş sistemi ile birlikte yok olmasına göz yummaya karar veriyorlar. Birileri için yaşam, bizim için ölüm anlamına geliyor.
Enerji, elle tutulamayan ancak hayatın her anında karşılığı olan bir şey. Yaşamımızın her anında farklı enerji kaynaklarına ihtiyacımız var. Ne var ki çoğu enerji kaynağının sınırlılık ilkesine dayanması, bizi birçok alanda kısıtlıyor. Yazar, medeniyetimiz için kritik bir noktayı, sınırsız ve zahmetsiz enerjiyi düşünüyor. Bunun için de yaşadığımız gezegenin yetersiz olduğunu bilerek çözümü uzayın derinliklerinde arıyor. Bilinmeyenin getirdiği faydayı hikâyenin ana teması halinde sunuyor. Bilmediğimiz bir boyuttan, bilmediğimiz canlılardan tam da ihtiyacımız olanı elde ediyoruz. Üstelik yazar, bütün bu bilinmezlik durumunu fizik ve kimya bilimleri ışığında öyle başarılı işliyor ki bütün bu enerji transferi hadisesi gerçekten yapılabilirmiş gibi geliyor. Dikkatinizi çekerim, kurgu okuru ikna etmeyi başarıyor. Okuduğumuz bilimkurgu kitaplarından en büyük beklentilerimizden biri budur: İnanacak ve üzerine düşünecek fikirler okuyabilmek.

Uzaylı ırkı kurgulamak bu türde sık sık karşımıza çıkan bir durum. Bilinmezliğe olan tutkumuz “acaba” sorusu işe birleşerek farklı yaşam formlarını da düşünmemizi sağlıyor. Uzun yıllardır bilimkurgu kitapları okuyan birisi olarak, İşte Tanrılar’da ele alınan yaşam formunun, bu türdeki en başarılı tasarımlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Detaylı bir şekilde anlatarak okuma zevkinizi düşürmek istemiyorum ama şunu bilin yeter: Yaşamın tam manası ile kolektif bilince dayandığı bir sistem. Her bireyin maddi-manevi belli birtakım görevleri var ve o görevlerin yerine getirilmemesi bütün toplumu etkileyebiliyor. Aile kurumunun toplumun küçük bir parçası değil de gezegenin bütün dinamiğini oluşturduğu, bizimkilerle alakası olmayan ihtiyaçların söz konusu olduğu bir yaşam biçimi okuyoruz. Her bir aile toplumun gerçek bir parçası ve birinde sorun çıksa bütün ırk bundan olumsuz yönde etkileniyor. Bir döngü olarak tasarlanmış doğum ve ölüm evreleri, karakter özellikleri ve fiziksel yapıları ile küresel bir uyum halinde yaşıyorlar. Biri olmazsa diğerinin gerçek anlamda eksik kaldığı, insan toplumundan çok daha organize bir yapı mevcut.
İşte Tanrılar, konusu itibariyle bol bol bilimsel detay barındırmasına rağmen akıcı bir kitap. Yazarın başarısının sebeplerinden biri de okuru sıkmayan diyalog ve geçişlere bol bol yer vermesi. Bunu yaparken kurduğu cümlelerin anlaşılır yapısı dikkat çekiyor. Birçok meslektaşının aksine okuyucuyu bilimsel terimlerle sıkmadan, hikâyedeki vurucu noktaları işaret ederek akıcı bir dille yazıyor. Bilimkurgu türünün en başarılı isimlerinden biri sayılan Isaac Asimov’dan da daha azını beklemek hata olurdu.
Ülkemizde iki kez yayımlanan kitabın, okuduğum ikinci baskısında (İthaki Yayınları, 2021) birtakım tashih hataları olduğunu görüyoruz. Hatalar mutlaka olabilir, bu konuda hemfikiriz. Ancak özellikle bu türde yüzlerce kitap yayımlamış bir yayınevinden daha özenli bir baskı görmeyi beklerdim.
Bilimkurgu okumaları ile aranız iyiyse ve hangi kitabı okusam diye düşünüyorsanız İşte Tanrılar bu konuda çok iyi bir alternatif olacaktır. Peki ama neden onca kitap arasında bu eser? Birinci sebebi, yıllardır ikinci el olarak erişebildiğimiz kitabın, sonunda çok şık bir kapakla yeniden karşımıza çıkmış olması. İkinci sebebi ise bilimkurgunun sonsuz ihtimalli yapısını sıkılmadan okuyacağınız diyaloglarla aktarabilmesi.
İşte Tanrılar, sınırsız kaynakların gerçek olabileceği bir geleceğin doğuracağı tehlikelere karşı bir ikaz lambası.