Âdem’in yaratılışından geriye kalan topraktan doğduğuna inanılıyor hurmanın. Bazı dinî kaynaklarda insanlığın halası olarak anılıyor; her toplumda var olan eşsiz hikâyeleriyle, kutsallığın simgesi haline geliyor. Üzerinden asırlar geçse de hurmanın, toprağına ve insanlarına anlatacakları tükenmiyor. Tohumlarını bırakıyor, geçmişin izlerini onda bulmamızı istiyor. Kendi topraklarına, şahıslara adını veriyor hurma ve biliyoruz ki binlerce yıllık bağlantılarını yaşatmayı sürdürecek.
Başka zamanlarda bu ağaç, mitolojinin en önemli tanrılarından Apollon ve Artemis’in doğumuna şahitlik etmiştir. Rivayete göre, Zeus’la gizli bir birlikteliği olan Leto ve bu birliktelikten doğan Apollon ve Artemis, Hera’nın gazabına uğradığında tek kurtarıcıları bir hurma ağacı olmuştur. Hera, Leto’nun hamileliği üzerine kıskançlığına yenik düşerek “Güneşin doğduğu yerlerde doğuramasın.” der ve doğumu engellemek ister. Dünyayı defalarca turlayan Leto’nun yardımına Zeus koşar. Onu bir bıldırcına çevirerek kaçmasını sağlar ve Poseidon da üç uçlu mızrağını denize vurarak Delos Adasını ortaya çıkarır. Leto koruma altına alınmıştır. Kollarını hurma ağacına sarar, Apollon ve Artemis doğar. O hurmalık Delos’ta “Leto Hurmalığı” olarak kutsallaştırılır. Ancak bilindiği üzere Delos’ta hurma yetişmez; kayadan bir adadır. Birçok hikâyeye sahip olsa da günümüzde bu hurmalığın Patara kentinde olduğu söylenmektedir. Bunun yanı sıra Letoon kentinde olabileceği ihtimali de bulunmaktadır. Bu mitoslar, gözlemlenebilir şekilde gerçekle örtüşür. Hurmanın şahitlik ettiği başka bir doğum ise, Meryem’in İsa’yı hurma ağacının altında, herkesten uzakta dünyaya getirişidir.
Palmiyegiller familyasının üyesi olan hurma bitkisi; tropikal, sıcak ve çöl benzeri ortamlarda yaşar. Vitamin ve mineral açısından besin değeri oldukça yüksek olan hurma; Basra Körfezi, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’yı içerisine alan coğrafyada yetişmektedir. Bu bölgeler, hurmanın ana vatanıdır; aynı iklime sahip coğrafyalarda da yetiştirilmesi mümkündür. Türkiye’de Akdeniz ikliminin görüldüğü sıcak yerlerde yetiştiriciliği sağlanmaktadır. Birden fazla yavrulama eğilimine sahiptir. Hurma insanlığa bir şeyler anlatmak ister ve bunu insana benzerlikleriyle dile getirir. Bir kalbinin olması, başsız yaşayamaması, ortalama insan ömrüne sahip olması gibi daha birçok örnekle bu benzerlikler sıralanır.

Bir de cennet hurması adıyla bilinen Trabzon hurması vardır ki çekirdeğinde sırlar gizlidir. Anavatanı Japonya ve Çin olsa da Türkiye’de Karadeniz ve Akdeniz bölgesinde de yetiştiriciliği yapılmaktadır. Ülkemize ilk kez Fransızlar tarafından 1920’de getirilmiş ve Hatay bölgesinde yetiştirilmeye başlanmıştır. Fransız İnciri olarak da geçer. Olgunlaşmayan hurma gördüğümüzde aklımıza hemen o ağız buran kekremsi tat gelse de Hatay’da yetişen türü, iç kısmı sekizgen, çikolatamsı dedikleri sert yapıya ve kendine özgü elmamsı bir tada sahiptir.
Hurmayı gerçekten tanıyanlar, onun sadece bir meyve olmadığını hatta bir “gelecek habercisi” olduğunu iyi bilirler. İtiraf etmem gerekir ki “Senin hurmanın içinden ne çıktı, çatal mı, yoksa kaşık mı?” sorusunu duyana kadar benim için de yalnızca bir meyveden ibaretti. Kabuğu ince, içyapısı jöle kıvamında olan bu meyvenin açılan çekirdeklerinin içinde kaşık, çatal ya da bıçağı andıran minik bir görüntü karşılar bizi. Bunu bilen insanlar, bu şekillerin anlamlarından kışın nasıl geçeceğiyle ilgili tahmin yürütür. Çatal, kışın daha hafif geçeceğini ve ılıman bir havayı işaret eder. Bıçak, kuru soğukların buz gibi keskin yaşanacağının ve karsız bir kışın habercisidir. Kaşığın rivayeti ise karların çok olacağı ve kışın tam anlamıyla yaşanacağıdır. Tabii, yemek için bunu denemesi de bahane olur. Birkaçı veya daha fazlasından aynı şekil çıktığında sonbahardan kış müjdelenir. Hurma, gelecek kışın sırrını çekirdeğinde taşır ve meyvesini sunarken cömert davranır.
Her iki hurmaya da anlamlar yüklendi ve kültürün bir parçası oldular. Çünkü “ağaç” demek “hayat” demekti. Dünyanın geçmişi, geleceği… Doğuşuna topraktan başladı, benliğimize ulaştı ve kökleri hep hayatı seslendi.