Yeşil sahalarda sergiledikleri futbol, attıkları goller ve elde ettikleri başarılardan ziyade, ilginç karakteristik yapılarıyla ön plana çıkarak adından söz ettirmeyi başarmış çok fazla futbolcu yoktur. Saha içinde yaşadıkları ve yaşattıkları sıkıntılarla; kulüpleriyle, taraftarlarla, hatta zaman zaman hakemlerle didişmeleriyle sansasyon yaratmayı başarmış bu tip oyuncular ilginçtir ki bazı futbolseverlerin ilgi odağı olmuştur.
Aykırı futbolcu denince akla ilk gelen isimlerden biri kuşkusuz Eric Cantona’dır. Marsilya’nın acımasız sokaklarında büyümüş bu hırçın ruhlu Fransız, kariyerine Auxerre’de başlar. Buradaki disiplinsizlikleri sebebiyle Marsilya’ya gönderilir. Bir maçta oyundan alınınca sinirlenip formasını yırtmasıyla başlayan Marsilya kariyeri yaklaşan felaketin habercisi niteliğindedir. Aynı sene kendisini milli takıma almayan, dönemin antrenörü Henri Michel’e canlı yayında “bok çuvalı” demesi ortalığı karıştırır. Ondan kurtulmayı kafaya koyan Marsilya Cantona’yı Montpellier’e kiralar. Sezonun son maçında soyunma odasında takım arkadaşının burnunu kırınca sonraki adresi Nimes olur. Burada bir maçta hakemin kararına sinirlenip topu hakeme fırlatması sonucu bir ay futboldan men edilir. Verilen ceza üzerine, bir TV kanalında Fransa Futbol Federasyonu’na karşı “salak ve beyinsiz” ifadesini kullanınca federasyon cezayı 2 ay daha artırır. Fransa’da dokuz köyden kovulan Cantona artık İngiltere’ye ayak basar. Leeds United formasıyla adeta küllerinden doğarak takımını şampiyon yapar. Sonraki sene 26 yıldır şampiyonluk hasreti çeken Manchester United’ın koçu Ferguson Cantona’yı takımında ister. Bu hamle dört şampiyonluk kazandıracaktır Manchester’a. Eski takımı Leeds’e karşı oynadığı bir maçta taraftara ettiği küfürle 1000 Pound’luk ceza alır. Şampiyonlar Ligi’nde, Galatasaray deplasmanında maç sonu çıkan olaylar sırasında kendisine jopla vuran polisi dakikalarca statta arar. Maçın hakemine “şikeci” demesi Cantona’ya 4 maç ceza getirir. Fransız yıldızın vukuatları bitmek bilmez. İngiltere’de hamile karısını görüntüleyen kameramanı dövünce nezarete düşer. Cantona’nın tüm dünyada yankı uyandıracak çılgınlığı Crystal Palace maçında yaşanır. Gördüğü kırmızı kart sonrası kendisine “Fransız köpeği” diyen bir taraftara attığı uçan tekme mahkemeye kadar uzanır. 2 hafta hapis cezası alan Cantona’nın cezası 120 saat kamu hizmetine çevrilir. Federasyonun verdiği cezaysa çok daha ağır olacaktır; 9 ay futboldan men edilir. Futbol kamuoyu tarafınca Cantona’nın artık M.United’a katkısı olmayacağı düşünülür ama “Kral” lakaplı Fransız’ın dönüşü harika olur. 2 şampiyonluk daha kazandırır takımına. Bir programda kendisine sorulan, “Futbol kariyerinde en keyif aldığın an hangisidir?” sorusuna hiç düşünmeden, “Crystal Palace taraftarına attığım tekme” cevabını verir.

İngiliz futbol tarihinin en olaylı isimlerden biri de Robin Friday’dir. 1952 Londra doğumlu futbolcu kariyerinin henüz başındayken Hayes formasıyla ilk on bire yazıldığı bir maç öncesi kayıplara karışır. Takım Friday’in yokluğunda maça on kişiyle başlar. O esnada Friday stada yakın bir barda kafayı çekmektedir. Şişenin dibini görüp stada teşrif ettiğinde maçın on dakikası geride kalmıştır bile. İçki dolu vücuduyla sahaya girdiğinde ayakta durmakta zorluk çeken Friday, sarhoş hâliyle maçtaki tek golü atarak hem takımına galibiyeti getirir hem de bir nebze olsun kendini affettirmeyi başarır. Birkaç yıl sonra Reading’e transfer olur ve attığı gollerle taraftarın sevgilisi hâline gelir. Reading ile üç sezon geçirmesine rağmen kulüp tarihinin en efsane oyuncusu olarak anılır. Sonraki durağı Cardiff olan alkolik krampon aynı başarıyı yeni takımında gösteremez. Takımın menajeri, Friday’e tüm iyi niyetiyle güvenip bu genç serseriyi yola getireceğini düşünmüş olsa da Friday maçlara sarhoş çıkarak bu güveni yerle bir etmeyi hiç zorlanmadan başarır. Bir maçta kafa attığı rakip takım oyuncusu Mark Lawrenson’a olan hırsını sahada alamayınca, dışarı atıldıktan sonra rakip soyunma odasına girip oyuncunun çantasına büyük tuvaletini yaparak hesabı kapatmak ister. Antrenmanlara gelmeyişi, gelirse de sarhoş hâliyle sergilediği çekilmez tavırları Friday için bardağı taşıran son damladır. Kulüp tarafından kapı dışarı edilmeye yakınken, ani bir kararla, henüz 25 yaşında olmasına rağmen futbolu bıraktığını açıklar. Friday’in gerekçesi de çok açıktır: “Bana ne yapmam gerektiğini söyleyen insanlardan bıktım.” Futbolu bıraktıktan sonra alkolle olan samimiyetini daha da artırır, hatta uyuşturucu kullanmaya başlar. Yeteneğini heba etme etme konusunda harika bir performans sergileyen Friday 38 yaşında kalp krizi sebebiyle yaşama veda eder.

İtalya futbolunun en büyük isimlerinden biri olan Giuseppe Meazza attığı goller ve müthiş performansından dolayı kendisine tanınan ayrıcalıklarla nam salmıştır. İçkiye, sigaraya ve kadınlara düşkün olması bile görmezden gelinmiştir. “Meazza gollerini atsın da onun dışında ne yaparsa yapsın; bizi ilgilendirmez.” denmiştir. Nitekim o da işini layıkıyla yapar. Antrenmanlarda, soyunma odasında fosur fosur sigara tüttürmesi, bazı maçlara sarhoş çıkması bir yana, genelevde sabahlayan ya da içkiden uyanamayan Meazza için stadyumun yakınından ev tutan yönetimin bulduğu bu çözüm yolu da pek işe yaramayacaktır. Önemli bir maç başlayacakken Meazza yine kayıplardadır. Onu evinden alması için birkaç adam gönderilir. Alkolden sızmış Meazza başlama düdüğüne beş dakika kala apar topar maça yetiştirilir. Yönetim ve antrenör çıldırma noktasına gelmiştir artık. Bu disiplinsizliğin hesabını sormak isteyen yönetime cevabını attığı üç gol ve kazandırdığı üç puan ile sahada verir. 2 Dünya Kupası şampiyonluğu, 3 İtalya Ligi şampiyonluğu bulunup, 3 kez de gol kralı olan Meazza 14 sezon formasını giydiği İnter tarafından, ölümünden bir yıl sonra stadyuma ismi verilerek efsanesini ölümsüzleştirir.
Simon Kuper’in dediği gibi: “Futbol asla sadece futbol değildir.”