TEMELDEN HASARLI BİR AİLEDE ÇATIRDAYAN İLİŞKİLER: ÇATLAK

Fikret Reyhan’ın senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı ikinci uzun metraj filmi Çatlak, çeşitli festivallerden aldığı ödüllerle adından söz ettirmeyi ve eleştirmenler tarafından övgüleri üzerine toplamayı başardı. Yerli sinemaya yeni bir soluk getirdiği düşünülen film, dar bir mekânda geçen çatışmalı diyaloglarla, odağına aldığı aile mefhumunun hasarlı yanlarını gözler önüne seriyor. Oyuncu kadrosunda Hakan Salınmış, Hakan Emre Ünal, Tuğçe Yolcu, Süreyya Kilimci, Giray Altınok, Elif Ürse, Mehmet Bilge Aslan, Gülçin Kültür Şahin, Süleyman Karaahmet, Görkem Mertsöz, Emir Ünver, Canan Atalay, Cihat Süvarioğlu ve Taha Bora Elkoca yer alıyor. İstanbul’da aynı bina içerisinde yaşayan orta sınıftan geniş bir ailenin maddi bir sorunla karşılaşmasını konu edinen film, izleyicisine de her karakteri ile tanıdık bir yerden yaklaşıyor.

İngiltere’de çalıştığı dönemde arkadaşından borç para alarak ailesinin iş girişimi için babasına para gönderen Fatih, Türkiye’ye döndükten sonra borcu ödeyememiştir. Bu geniş ailenin yaşamı ekonomik anlamda bir “ortaklık” üzerine kuruluymuş gibi görünse de alacaklı kişi kapıya geldiğinde borcun muhatabının kim olduğu üzerine soru işaretleri ortaya çıkıyor ve filmin çatışmasını belirginleştiren ilk düğüm ile burada karşılaşıyoruz. Daha önce de maddi manevi problemler yaşadığı ilk bakışta belli olan bu ailenin sınanması, çatlağın kendini hatırlatıp biraz daha genişlemesine sebep oluyor.

Alacaklıların borcun kısa bir sürede ödenmesini istediği günün akşamında, mangal yapmak için toplanan aile üyeleri (evlenmiş kız çocukları, damatlar ve torunlar) eve geldikçe izleyici kısa sürede bütün aileyi tanımış oluyor. Bunun yanında Reyhan’ın kullandığı yakın çekim kamera açılarıyla, kişilerin hemen yanında konumlanan izleyici bir dış göz olmaktan çok kendini aileden biri gibi olayların içinde buluyor. Böylece izleyici, içlerinde yabancı kimsenin olmadığını düşünerek tüm şeffaflığı ile hareket eden aile üyelerinin hasarlı yanını çatlaktan izleme fırsatı buluyor. Buna karşın izleyiciye oldukça tanıdık gelen olay ve karakterlerin girift yapısı karşısında izleyicinin çözüm üretebilmek adına yapabileceği hiçbir şey kalmamaktadır.

Parayı babasına gönderdiği için borcu babasının üstlenmesi gerektiğini düşünen Fatih, diğerleri tarafından iğnelenerek baskıya maruz kalıyor. Baba Muhittin, bu paranın alınmasına en baştan karşı olduğunu söyleyerek borcu ödemeye ikna olmuyor. Oysa Fatih’in annesine anlattıklarından öğrendiğimize göre Muhittin bu parayı kabul etmesinin yanlış olduğunu bilse de sessizce onaylıyor. Bu durum, Muhittin’in evlenmemiş son oğlu için apartmana çıktığı kaçak kat ile benzeşiyor. Bir metafor olarak karşımıza çıkan apartmanda, yapılan her yeni kat, tüm kirli suların birbirine karışmasına ve sonucunda apartmanın en alt katından patlak vermesine sebep oluyor. Oluşmuş bu sızıntıdan yola çıkarak apartmanının iktidarı olan babanın tüm sorunların en büyük kaynağı olduğunu söylemek mümkün olsa da aklını bağımsızlığa kavuşturamamış herkesin hasarda bir payı olduğu anlaşılıyor. Muhittin her ne kadar bu çatlağı onardığını düşünse de sızan suyun evin temelini yavaş yavaş çürüttüğü gerçeğini göz ardı ediyor. Çocuklarının kurduğu çekirdek ailelerin de iktidarı olma pozisyonunu ısrarla sürdüren Muhittin, kimin karnının önce doyması gerektiğinden, pervanenin nerede durması gerektiğine kadar hemen her şeyi kontrol altında tutuyor fakat ailesinde büyük bir mutsuzluk olduğunu göremiyor.

Sağlam olmaktan çok uzak ve her an bir enkaza dönüşebilecek kadar güçsüz temelleri olan ailenin ilişkilenmelerinde, maddi kaygıların ve çıkarların belirleyici olduğu açıkça görülüyor. Öyle ki en genç gelinin evin büyükannesine bakması karşılığında aldığı bakım parası, tüm apartmanın akıttığı suyla en alt katta baş etmek zorunda kalan oğlunun bunun karşılığında küçük bir dükkân işletmesi çatlakların kapatılması için sus payı olarak göze çarpıyor. Aynı zamanda filmin sonuna yaklaşırken Muhittin’in bu parayı ödememek için aklında kimi fikirlerin olması ve imzalanmış bir kâğıdın varlığını duyunca yaşadığı kızgınlık, güvendiği ahlakının da bu gecede sınandığını gösteriyor. Başkalarına yatırım tavsiyesi veren, kendi ekmeğini taştan çıkararak ailesine bakan Muhittin’in ortaya çıkan karakterine rağmen aile üyeleri tarafından sorgulanmıyor. İktidarı eleştirmeye gücü yetmeyen herkes hıncını daha güçsüz olandan çıkarıyor ve gece, kardeşler arasında çıkmış bir kavga ile sonlanıyor. Kavgayı çıkaran kişi baskıyı üzerinde en çok hisseden büyük oğul, apartmanın en alt katında oturmakta, babasının tarafını tutan en küçük oğul için ise apartmanın en üst katına daire yapılmaktadır. İktidar olmaya aday oğulların bu kavgası, gelecekte aynı çatlaklarla karşılaşacak başka ailelerin olacağını da bir Türkiye gerçeği olarak gözler önüne seriyor.

Kavganın ardından annenin ailesinin üzerinde nazar olduğunu düşünmesi, diğer aile üyelerinin hiçbir şey olmamış gibi dağılması ve borcun nasıl ödeneceği konusunun kararlaştırılmaması geçmiş ve geleceğin birbirinin benzeri olduğunun kanıtı. Haklının ya da haksızın tartışılması için geç kalınmış bu aile örneği birçok temsili içerisinde barındırırken, izleyici ise Reyhan’ın gösterdiği bu çatlamış yapıda kendisine pürüzlü bir aynadan bakmaktadır.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz