HAKİM’İN YOLCULUĞU: MÜLTECİLİK YOLUNA GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR ADIM

Fabien Toulmé’nin gerçek kişilerden ve yaşanmış olaylardan esin alarak hazırladığı üç ciltlik grafik roman serisinin ikinci cildi Hakim’in Yolculuğu 2 – Türkiye’den Yunanistan’a, Damla Kellecioğlu’nun çevirisiyle Desen Yayınları’ndan çıktı.

Yaşanmış bir hikâyeye dayanmasından ötürü hem bir belgesel hem de merak uyandırıcı bir haber röportaj niteliği taşıyan Hakim’in Yolculuğu, usta bir çizer ve hikâye anlatıcısı olan Toulmé’nin güçlü görselleriyle müthiş bir sinematografik anlatım sergiliyor.

İnsanlığı unutmuş bir dünyada insan olmanın nasıl bir şey olduğuna dair çarpıcı bir bakış sunan Hakim’in Yolculuğu’nun ikinci cildi, Hakim’in iki yılı aşan Türkiye izlenimlerini ve yasadışı yollarla Türkiye’den Yunanistan’a kaçışını sayfalarına taşıyor. Evlendikten sonra bir süre Antalya’da yaşayan Hakim, yeni iş fırsatları kovalamak için çok geçmeden İstanbul’a taşınır. Burada oğlu Hadi’yi kucağına alan genç adam, işportacılıktan inşaat işçiliğine, farklı işkollarında dikiş tutturmaya çalışır. İnişli çıkışlı günlerin ardından karısı Najmeh’yi ailesiyle birlikte Fransa’ya yolcu eder. Resmî evraklar tamamlanır tamamlanmaz kendisi de Hadi’yle arkalarından gidecektir. Oysa hayalleri bürokratik engellere takılır. Fransa’ya uzanan yolların kapanması nedeniyle İstanbul’da oğluyla bir başına kalır. Tam da o sıralarda, babasının bombardıman sonucu öldüğü haberini alır. Hayatı her yönüyle altüst olan Hakim’in artık çok geç olmadan bir karar vermesi gereklidir. Ya Türkiye’de kalacak ve kaderine boyun eğecektir ya da gözünü karartıp yasadışı yollarla Avrupa’ya gidecektir.

Serinin ilk iki halkasının en önemli özelliklerinden biri, Türkiye’den bolca kareler içermesi. Mağaza tabelalarından şehirlerin sembol yapılarına ve hatta evlerin mobilyalarına kadar incelikle verilen detaylar, Fabien Toulmé’nin çizer olarak hikâyeyi aktarmadaki ustalığını gözler önüne seriyor. Hakim’in 2013’ün Mart ayında Amman üzerinden uçakla Antalya’ya gelmesiyle başlayan Türkiye serüveni; sırasıyla Temmuz 2013’te İstanbul ve Ağustos 2015’te İzmir’i de kapsayan bir güzergâhta, trajikomik durumlar eşliğinde veriliyor.

Sanatçının, uzun araştırmalar ve yıllara yayılan ikili görüşmeleri sonucu şekillenen anlatısı, Suriye’deki savaş nedeniyle sahip olduğu her şeyi geride bırakıp, yeni ve daha ”yaşanabilir” bir hayat kurmak için yollara düşen kendi hâlinde bir bahçıvanın mücadelesine tanıklık ettiriyor. Yazar, genç adamın Şam’ın güney banliyösünden başlayarak Lübnan, Ürdün, Türkiye, Yunanistan, Makedonya, Sırbistan, Macaristan, Avusturya ve İsviçre üzerinden Fransa’nın Aix-en-Provence şehrine uzanan zorlu ve zorunlu yolculuğunu odağına alıyor.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz