Wong Kar-wai, bugün pek çok listede gelmiş geçmiş en iyi yönetmenler arasında yerini alsa, hatta bazı eleştirmenler tarafından 90’ların en iyi yönetmeni olarak gösterilse de en önemli filmlerini yaptığı 90’larda ana vatanı Tayvan dışında pek bilinmiyordu. Yine de denizaşırı topraklarda Chungking Ekspresi’ni izlerken ağlayacak kadar ona hayran olan en az bir kişi vardı: Quentin Tarantino. Tayvanlı yönetmenin dünyaya açılmasındaki iki büyük dönemden ilkini Tarantino’nun çabaları başlatmıştı. 1996’da Tarantino, Miramax ile kendi dağıtım şirketini kurmasına olanak tanıyan bir anlaşma imzaladığında, Amerika’da dağıtılmak üzere seçtiği ilk film Chungking Ekspresi oldu. Tarantino, 1996’da Los Angeles Times’a verdiği bir röportajda bu filmi izledikten sonra, Wong Kar-wai ile aynı yolda ilerlediklerini hissettiğini dile getirmişti. İki yönetmenin kurguladıkları hikâyeler, karakterlerinin bulundukları çevre ve davranışlarındaki ölçü birbirlerine bütünüyle zıt olsa da kuşkusuz birtakım kaygıları ortaktı: Biri rutini, diğeri rutin dışını estetize ederek, filmlerinin tek karesinden bile kimliği anlaşılacak kadar özgün sinematografik üsluplar icat ediyorlardı.


Elbette 1996’da Wong Kar-wai’dan haberdar olan tek Amerikalı Tarantino değildi. Sinema tarihinin en önemli eleştirmenlerinden birisi olan Roger Ebert, 15 Mart 1996’da yayımladığı Chungking Ekspresi eleştirisinde Tarantino’nun bu filme duyduğu heyecanı paylaşmadığını ancak bu filmin, Jean- Luc Godard ekolünde bir yönetmenin gelişini muştuladığını belirtir. Fransız Yeni Dalgası’nın mimarının “pop kültüre bulanmış noir” izleği, kendisinden sonra gelen neredeyse her sinemacının anlatılarına entegre edeceği kadar devrimci bir buluştu. Öyle ki Ebert, Godard’ın ilk filmi A Bout de Souffle’ün modern sinemayı başlattığını söylüyordu. Bu “pop kültüre bulanmış noir” izleği en iyi Chungking Ekspresi’nde somutlaştığından olsa gerek, Ebert genç yönetmenin diğerinin ardılı olduğu sonucuna varmakta gecikmiyordu. Halbuki özellikle sonraki filmlerinde bu izlekten başka ortak noktaları olduğu pek de savunulamaz. 1960’lara baş döndürücü bir giriş yapan Godard’ın, 34 yıl sonra Kar- wai’nin yanında pekâlâ sakin kaldığı söylenebilir.
Chungking Ekspresi’nin temel ögeleri yan yana dizilirse öncül ile ardıl arasındaki benzerliğin, pop kültürden ziyade noir’a yakın olduğu açıkça görülür. Son kullanma tarihi geçmiş ananas konserveleri, yağmurda ıslanıp okunmaz hâle gelen uçak bileti, gece tüketilen büyük öğünler, dondurma ısmarlanan rehineler, sarı bir peruk; ucuz, kırmızı güneş gözlüğü, asla sönmeyen neon ışıklar, California Dreamin’… Tayvan’da o sıralarda başka bir kültürün toprakları düşlenirken, “o kültürün popüleri” tüketilmektedir.


Ebert, Chungking Ekspresi eleştirisini, gençler kendilerine sağlanan sınırlı film seçenekleri ile yetindiğinden Chungking Ekspresi’nin onlara kafa karıştırıcı geleceği ve Tarantino’nun gişe rakamları karşısında tekrar ağlayabileceği yorumuyla bitirdi. Aradan geçen 25 yılda, her eleştirisi bir standart belirleyen Ebert’ın, Wong Kar-wai hakkında bu yorumunda da yanıldığı anlaşıldı. Wong Kar-wai, pandemi döneminde, özellikle genç sinefiller arasında çığ gibi yaygınlaştı; o kadar ki bugünkü Letterboxd verilerine göre Chungking Ekspresi, Rosemary’s Baby’den daha çok izlendi.
Wong Kar-wai sinemasının, yaşamlarının en edilgen dönemlerinde genç sinefilleri cezbetmesinin nedeni, filmlerini çoğu zaman senaryo yazmadan, yer yer el kamerası kullanarak çekmesinin filmlerine kazandırdığı artırılmış canlılık hissi olabilir. Chungking Ekspresi’nin baş döndürücülüğünün anahtarı sinematograf Christopher Doyle’un 1/50’nin altında, oldukça düşük enstantaneye ayarlı kamerası. İnsan figürleri, ışıklar, her türlü obje birbirine karışıyor; devinim seyirci için içsel bir sürece dönüşüyor. İşin ironik yanı, şu an büyülü kabul edilen bu görüntünün yalnızca filmin düşük bütçesinden kaynaklanan bir “son çare” olması. Seti istediği gibi ışıklandırmasına ve düzenlemesine olanak bulunmayan Doyle, undercranking uygulamayı tercih etmiş. Bu teknik, neredeyse her dijital kamerayla, diyaframa müdahele etmeden, yalnızca enstantane değiştirilerek uygulanabiliyor.
Günlük yaşamın sıradan detaylarını eşsiz biçimde estetize eden, gündüz düşü tadında bir film Chungking Ekspresi. Kanımca, 1960 nasıl modern sinemanın başlangıcı sayılıyorsa, 1994 de daha modern bir sinemanın başlangıcı kabul edilmeli. Wong Kar-wai’ın düşük enstantaneli adımları, Jean-Luc Godard’ın cazvari slalomları kadar görkemli.