KENDİNE YÜRÜMEK: “YABAN”

Son dönemin popüler Netflix filmlerinden olan “Yaban”, 2014 ABD yapımı bir film. Orijinal adı “Wild” olan, 115 dakikalık dram türündeki yapımın senaryosunu Nick Hornby kaleme alırken, yönetmenliğini ise Jean-Marc Vallée üstleniyor.

Hornby’nin senaryosu, Cheryl Strayed’in 2012 tarihli “Wild” adlı anı kitabına dayanıyor. Film, yazar ve annesinin ilişkisine odaklanıyor. Bobbi Strayed Lindstrom ise Cheryl Strayed’in çocukluğunu canlandırıyor. Bu üç kuşak kadın, filmin arka plandaki hikâyesini ele veren, başlı başına kıymetli bir anekdotu oluşturuyor.

Cheryl Strayed, New York Times’ın listelediği çok satan kitaplar arasında “Vahşi” adlı romanıyla yer alırken, “Küçük Güzel Şeyler”, “Yeterince Cesur” ve “Meşale” gibi, yine okur nezdinde popüler olmuş kitapların da yazarı. Strayed’in kitapları otuzdan fazla dile çevrilmiş, “Wild” ise ulusal ve uluslararası alanda pek çok ödülün sahibi olmuş.

Film bir dönüşüm ve yol hikâyesini ele alıyor. Annesinin ani ölümünün şokunu üzerinden atamayan, yakın zamanda boşanmış genç bir kadın, kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı için hayatının en dürtüsel kararını verir. Daha önce böyle bir deneyimi olmamasına rağmen, 1100 mil uzunluğunda, zorlu bir rota olan Pasifik Crest Yolu’nu tek başına yürümeye başlar. Bu karar aslında, uyuşturucu ve yoz ilişkilerle savrulan hayatına, ardındaki ruhsal dağılma ve bunalıma son verme, paramparça olan hayatını bir araya getirme isteği anlamına da gelir.

Ağır kamp çadırı ve malzemelerinden oluşan çantasını sırtlanarak yürümeye başlayan Strayed, yolculuk boyunca pek çok engelle, en başta da kendisiyle mücadele eder. Kimi zaman yolu yarıda bırakmayı ve geri dönmeyi düşünür; açlık ve susuzluk zaten zayıf olan iradesini iyice zorlar. Kimi zaman geçmişe gider; annesinin çocuklarını büyütürken tek başına verdiği mücadele, bitmeyen yaşam enerjisi, ölümünün ardından yokluğuyla oluşan yıkım ve boşluk Strayed’i “yabanıl” bir hesaplaşmaya iter. Sevgilisi ve epeydir görüşmediği kardeşi de bu hesaplaşmaya hayalinde yer yer konuk olur ama bu onun yoludur ve tek başına yürümek zorundadır ve yürüdükçe arınarak değişir.  

Öte yandan Strayed’in yürüyüş parkuru, belki de tüm kadınların hayat mücadelesinde karşılaştıkları engelleri de sembolize etmektedir. Yol boyunca, “Tek başına yapamazsın.” diyen erkek yürüyüşçüler, şaşkın bakışlar, bir erkeğin taciz girişiminin Strayed’de yarattığı korku, bazı erkeklerin birlikte yürüme, himaye etme teklifleri… Kadınların yaşam boyu karşılaştıkları, baskın erkek tavırlarıyla örtüşen bir sürü engel çıkar önüne. Korkudan tir tir titrerken bile geri dönmeyi düşünmemesi, Strayed’in kadın ve insan olarak mücadelesinde tek başına olduğunu anlatır gibidir. Bu “tek başına”lık, filmin zamanında hayatta olmayan ama varlığıyla hep Strayed’in yanı başında duran “anne” imgesiyle yüzleşmesinin de hem koşulu hem nedenidir. Anne aşılmadıkça kadın olarak özgürce yaşamın içinde yer alınamayacak, anneyle barışılmadıkça huzur bulunamayacaktır. Anne-kız ilişkisinin taşıdığı çelişkiler, filmin arka plandaki gerilimini oluşturur.

Sinema filmlerinde en eski ve en etkileyici metaforlardan biri olan “yol” izleği, bu filmde de fiziki yolculuğu içsel yolculuğa dönüştürür. Strayed’in, yol boyunca kâh güneş altında kavrulan teniyle, kâh dikenli çalılıklarda kanayan, parçalanan kolları ve bacaklarıyla, kâh kusarak geçmişin kiri pasını atarak ve çocukluk anılarını yüreğine saklayarak yürümeyi başardığı yol, onun, yaşam ve ölümün anlamı üzerine düşündüğü ve geleceğine karar verdiği bir sürece de dönüşür. Bu yolculuk, insanın kendisine doğru ve kendisini bulmak için yaptığı bir yolculuktur. Kahramanımızın karşısına çıkan bütün o engeller, aslında içinde değil midir? Bazen değişime en büyük engel, kişinin kendisi olmaz mı?

İki saate yakın süren anlatısı ve başarılı oyuncu performanslarıyla hafızalardan uzunca bir süre silinmeyecek bir film.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz