“400 DARBE” VE ANTOINE DOINEL

François Truffaut’nun yönettiği, 1959 yapımı 400 Darbe filmi, izlediğim günden bu yana, beni zaman zaman gizlice bir köşeye sürükleyip, uzaktan gelen o sesi dinlememi sağlamıştır. Dinlediğim ses geçmişin sesidir. İnsan geçmişin sesini buğulu fakat yine de ritmik duyumsar. “Karmakarışıklık” ise tüm bu sesleri tanımaya ve anımsamaya başladığımız anlarda kendisini gösterir.

Filmdeki başkahramanımız Antoine Doinel, filmin içindeki konumuyla çok önemli noktalara işaret etmesinin yanında, sinema tarihinin klasikleşmiş isimlerinden biridir de. Öyle ki bu film Fransız sinemasına bambaşka bir bakış getirmiş ve adından çokça söz ettirmiştir.

Filmin bir sahnesinde öğretmeni ona niçin okula gelmediğini -okulu kırdığını- sorduğunda Doinel annesinin öldüğünü söyler. Ailesiyle arasındaki ilişkinin ince bir dal kadar hassas olması ve filmin içerisindeki birçok etkileyici sahne beni “Annem öldü.” söylemini daha da açmaya itiyor. Bir çocuk niçin annesinin öldüğüyle ilgili yalan söyler? Onu sevmediği için mi? Yoksa annesinin ona karşı davranışlarının, onu bu dünyada savunmasız hissettirerek aslında onu sevip sevmediğine dair şüphe uyandırmasından mı? Şüphe, burada adeta öldüren şüphedir. Çocuklukta şüphe çok daha örtük, gizemli fakat bir o kadar da yoğun değil midir? Kesin saptamalar bir kenara, Antoine Doinel’in okuyup “anlamış olduğu” Balzac’ı anmak için mum dikmesi, beni yitip gidenlerin ardından düşünmeye ve derin olanın izini sürmeye itti.

Film, ikinci dünya savaşı sonrası insanların yaşama bakışları hakkında bir şeyler yakalayabilmemizi de mümkün kılar. Savaş biteli çok zaman geçmemiştir ve insanların içindeki örtük yaşama hevesi duygularının karmaşıklığıyla çatışır hâldedir. Sırf eğlence için lunapark aletlerini andıran oyuncaklarda vakit geçiren insanlarda vardır filmin bir sahnesinde. Okulu kırıp bu eğlenceye katılan Antoine Doinel bu insanlardan biridir. Kuşaklar arası belirsizlik, hatta iletişimsizlik hâli Antoine Doinel’in ailesiyle arasındaki ilişkide de sezilir, sokaktaki yaşamda da kendisine yer edinir. Bu her zaman gözlemlenebilir bir noktadadır.

Antoine Doinel’in Balzac’a gönderme yaptığı sahneden sonra gerilim artar. Mum devrilmiş ve bir örtüye bulaşmıştır. Örtü alev almıştır. Ev halkı alevi söndürmek için uğraş verirken babası Doinel’in yakasına yapışır ve onu hırpalar. Antoine Doinel ise endişeli bakışlarla bunu Balzac için yaptığını ifade eder. Gerilimin yavaş yavaş azaldığı sahneden sonra renkler canlanır ve Doinel’in ailesiyle beraber gezmeye çıktığını görürüz. Annesi, babasından daha olumlu davranmaktadır Doinel’e çünkü Doinel annesini başka bir adamın öptüğünü görmüştür sokakta ve annesine söz vermiştir bunu babasına söylemeyeceğine dair. Doinel, bir ailesi olduğunu en çok gezmeye çıktıkları anlarda hissediyor gibidir.

Doinel okulda da oldukça çatışmacıdır. Kendisini bir türlü derslerine verememiştir. Uyumsuzluğunu film boyunca hissedebiliriz. Ancak buradaki uyumsuzluk, savunmasız kalmış bir çocuğun sessiz yardım çığlığından ibarettir bence. Çocukluk, onu neşesiyle, eğlencesiyle anımsayanlar için cennettir ne de olsa ve fakat terk edilmişlikle, şiddetle ve savunmasız bırakılmışlıkla anımsandığında cehennem tasvirlerini andırır.

Antoine Doinel yakın dostuyla daktilo çalar bir sahnede. Sonrasında yargılanır. Ona sorular sorulur. Kendini savunuşu -ya da savunmasızlığına ses oluşu- onu ve çocukluk psikolojisini anlayabilmemiz için önemli noktalara işaret eder. İstenmeyen çocuk olarak doğduğunu, annesinin onu aldırmak istediğini fakat büyükannesi sayesinde yaşadığını söylerken yaramazlıklarına değinir. Daktiloyu çaldıktan sonra niçin geri götürdüğüne dair sorulan soruya, “Korktuğum için…” de der nedenini bilmediğini ifade etmesinin yanında. Filmin sonunda yaşanan bu sorgulama sahnesinde kendisine ailesine niçin yalan söylediği sorulur. O ise bazen yalan söylediğini, yalan söylemediğinde anne ve babasının kendisine inanmadığını söyler.

Katı bir okula yazdırılan ve gittikçe çıkmazda hisseden Doinel son sahnede kalabalıktan ayrılır. Sahile doğru koşmaya başlar. Koşmak onun için o anlarda adeta bir başkaldırı niteliğindedir. Koştukça koşar. Sonra önüne serilmiş denizle göz göze gelir. Geriye doğru bakar kameraya. Kamera yüzüne yaklaşır. Film biter.

400 Darbe filmi, geçmişten gelen sesleri anlamamız ve bugüne meşale tutabilmemiz için oldukça önemli bir eserdir ve daima yaşayacaktır.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz