Carlos Fonseca’nın, modernitenin ezici hızına ve barbarlığına teslim olmayı inatla reddeden kahramanların izini sürdüğü romanı Cenup, Roza Hakmen’in çevirisiyle Metis Kitap’tan çıktı.
Fonseca, günümüzdeki yabancı düşmanlığının kökenlerini kazıp çıkarma peşinde, Latin Amerika’nın zorlu coğrafyasında güneye doğru bir yolculuğa çağırıyor okuru. Guatemala’nın harap olmuş topraklarından, Nietzsche’nin kız kardeşinin Paraguay’da kurduğu Yahudi aleyhtarı komün “Yeni Almanya”dan geçip Amazonlara varan uzun bir yolculuğa…
Sözcüklerin ve imgelerin toplamından inşa edilen bu çok katmanlı roman, kaybın acısı, dillerin ve anıların silinişi, bellek ve yazı ihtiyacı ve küreselleşmenin tehlikelerine dair büyüleyici bir anlatı.
“Daha önce çölde hiç bulunmamış, ama çölleri sık sık düşlemişti. Bu yüzden, şu anda elinde tuttuğu kartpostala her baktığında ilk içgüdüsü, orada kurak düzlüğün resmini görmek oluyor. Fotoğrafın siyah beyaz olmasının önemi yok. Kumun değişik renk tonlarını, havadaki yeknesaklığı, boşluk hissini hayalinde canlandırıyor. Resimde kimse yokmuş gibi görünüyor, on-on bir muntazam çizgi var sadece; onları zihninde hemen eski bir madenci kasabasının ıssız sokaklarına dönüştürüyor. Kartın kenarlarındaki beyaz tümsekleri görüyor, bulut olduklarını düşünüyor. Ama sonra emin olamıyor.”