YARATILMIŞ BİR “KAHRAMAN”IN SERÜVENİ

Usta yönetmen Ashgar Farhadi’nin son filmi Kahraman, 2021 Cannes Film Festivali’nde ses getirerek Büyük Ödül’ün sahibi oldu. Başrollerinde Amir Jadidi, Mohsen Tanabandeh ve Sahar Goldoost’un yer aldığı film, hem başarısı hem de Farhadi’ye açılan intihal davası ile uluslararası medyada da oldukça konuşuldu. Filmin hikâyesinin toplumsal birçok meseleyi kapsıyor olması ve ele alınış biçiminin de gittikçe büyüyen çemberlerden oluşması filmin tam bir Farhadi filmi olduğu izlenimini yaratıyor olsa da yönetmenin eski bir öğrencisi olan Azadeh Masihzadeh, 2018’de çekmiş olduğu All Winners All Losers isimli belgeseliyle bir kanıt sunuyor. Belgesel, İran’da yaşanmış bu olayın izini süren kırk dört dakikalık görüntülerden oluşuyor. Farsça bilmese de Kahraman filmini izlemiş bir seyircinin iki film arasındaki benzerliği fark edeceği kesin. Kendisine açılan bu dava hakkında konuşan Farhadi’nin “Bir olay gerçekleştiğinde ve basına yansıdığında kamuoyuna mal olur ve olay hakkında istediğinizi yapabilirsiniz.” diyerek kurduğu bu keskin cümle, filmin bir özeti niteliğini taşırken, intihal davasının kamuoyuna mal olması ve dolayısıyla Farhadi’nin iş etiğinin seyircisi tarafından gözden geçirileceği konusu da bir ironi olarak ortaya çıkıyor.

İş kurmak için, eski eşinin akrabası Behram’ı kefil göstererek aldığı borç parayı ödeyememiş ve hapse girmiş Rahim’in cezaevinden iki günlüğüne ayrılması ile başlıyor film. Kız arkadaşının bulduğu altın dolu çanta, Rahim’e işleri yoluna koyması için bir fırsat gibi görünüyor fakat girdikleri kuyumcuda altınların ederinin umduğundan düşük çıkmasıyla altınları bozdurmaktan vazgeçiyor. Behram ile anlaşma yoluna gitmeye çalışıyor fakat defalarca Rahim’e inanmış olan Behram artık bunu kabul etmiyor ve hakkı olanı istiyor. Çevresindeki kimsenin elinden bir şey gelmediği için durumu çaresizce kabullenen Rahim, altınları sahibine ulaştırmak için çantanın bulunduğu yere ilanlar asıyor ve cezaevine geri dönüyor.

Altınların kısa zamanda sahibine ulaşmasıyla, cezaevi müdürleri durumdan haberdar oluyor ve bu onurlu davranıştan kendilerine de pay çıkarmayı düşünerek Rahim ile basın arasında köprü görevi görüyorlar. Bu aşamadan sonra olay artık kamuoyunun ellerine bırakılıyor ve Rahim bu olayın sadece piyonu olarak kalıyor. Başından sonuna kadar birçok kamusal mekânı içerisinde barından hikâyeyle yönetmen; adalet, ahlak, vicdan gibi kavramların toplumsal boyutlarını deşifre ediyor ve bir sorgulama gerçekleştiriyor.

Rahim her ne kadar, cezaevi müdürüne çantayı kendisinin bulmadığını gizlice itiraf etse de önemsiz bir konu olduğu için bu geçiştiriliyor ve Rahim herkesin gözü önünde önce halk kahramanına dönüştürülüyor. Cezaevinden çıkması için yardım kampanyası düzenleniyor ve kefili ikna edilmeye çalışılıyor. Rahim arzu ettiği özgürlüğüne her zamankinden daha yakın hissederken; Behram’ı ve ailesini, kendi oğlunu, yalan söyleyerek kandırdığı diğer insanları sürekli göz ardı ederek gittikçe köşeye sıkışıyor ve onu kahraman yapan insanların vicdanı ile baş başa kalıyor. Filmin başında yalnızca Behram’a bedel ödemesi gereken Rahim farkında olmadan kefil sayısını arttırıyor ve dolayısıyla ödemesi gereken bedeller de çığırından çıkıyor. Yardım ya da anlayış beklediği hemen herkes, filmin ilerleyen süreçlerinde karakterimiz için bir iktidar hâline geliyor. Bu iktidarını aracısı ise medya olarak karşımıza çıkıyor; medya sayesinde artık birçok insanın Rahim’i tanıması, onu sadece sevmelerini değil, aynı zamanda yönlendirmelerini ve yargılamalarını da beraberinde getiriyor.

Behram, parayı sahibine vermenin bir üstünlük olarak okunmaması gerektiğini ifade ediyor ve hakkı olanı Rahim’den istemeye devam ediyor. Ayrıca bu hikâyenin bir uydurma olabileceğini ihtimalini ortaya atıyor ve Rahim, yaşananların doğruluğunu yarattığı bu baskıcı iktidara kanıtlamak için kapı kapı gezmeye başlıyor.

Seyircinin de yalnızca bir kere gördüğü, yaşananları doğrulayacak en önemli kişi olan altınların sahibi kadın, yine Farhadi’nin filmlerinde sıkça rastladığımız “sırları olan kadınların sessizliği”ni karşımıza çıkarıyor. Tıpkı Satıcı, Bir Ayrılık, Elly Hakkında filmlerinde olduğu gibi, konuşursa neredeyse tüm düğümü çözüme kavuşturacak bu kadınların sessizliği doğrudan ya da dolaylı olarak toplumun yarattığı baskıdan kaçışa işaret ediyor. Kadınlar konuşmuyor çünkü kendilerini toplumun ya da kişilerin vicdanına bırakmak istemiyorlar.

Altınların sahibi de birikimini kocasından gizli yaptığı için ortaya çıkmıyor ve başına gelenleri kimse ile paylaşmıyor. Kadını bir türlü bulamayan Rahim sonunda bir oyuna başvuruyor ve hem kendisine vadeliden işe sahip olmak için hem de insanların ona inanması için, kimsenin görmediği sevgilisini altınların sahibi olarak ortaya çıkarıyor. Bunun sonucunda tüm gerçekleri itiraf etmek zorunda kalarak, kendine yarattığı iktidarı nihayet yok ediyor ve başladığı yere, cezaevine geri dönüyor.

Filmin başına döndüğümüzde, Rahim’in eniştesini görmek için Serhas (Kahramanlar kralı) mezarına gitmesi, yönetmenin hikâyenin içerisine ustaca yerleştirdiği bir metafor olarak karşımıza çıkıyor. Bu mezarlar kralların yüceliğini göstermek için, devasa boyutlarda ve yerden yükseğe kurulmuş yapılar. Rahim’in merdivenleri tırmandıktan sonra orada çok fazla durmadan aşağıya inmesi, filmin ilerleyen kısımlarında da görüleceği üzere, karakterin serüvenini çerçeve içine alan güçlü bir metafor olarak okunmasına olanak tanıyor.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz