Michèle Standjofski’nin, Lübnan İç Savaşı’nı öncesi ve sonrasıyla ele alarak Ortadoğu’nun yakın tarihini belgesel tadında bir anlatıya dönüştüren Bütün Denizler adlı grafik romanı, Damla Kellecioğlu’nun çevirisiyle Desen Yayınları’ndan çıktı.
Hiçbir yere gerçek anlamda kök salamayan bir ailenin İtalya, Fransa, Rusya, Yunanistan, Türkiye ve Lübnan topraklarında yaşadıklarına odaklanan grafik roman, bir yeri yuva yapan en vazgeçilmez şeyin “sevgi” olduğunu yeniden hatırlatıyor.
İnsan bir kenti nasıl hem sevebilir hem de aynı zamanda ondan nefret edebilir? Peki yuva neresidir? Doğduğunuz ya da yaşadığınız yer mi?
Neşenin ve cümbüşün eksik olmadığı büyük bir aileye doğan Michèle, yıllarca bu sorunun yanıtını aradı. Zaman zaman Fransa’ya taşınma isteği depreşse de onu her zaman yine doğduğu yere, kadim Beyrut kentine bağlayan tarifsiz his nerede yatıyor? Peki onu Fransa’da biraz daha Lübnanlı, Lübnan’daysa biraz da Fransız hissettiren şey ne? Yerli yersiz uyum çabaları mı? Birçok Lübnanlı gibi iki kültür arasında gidip gelmedeki ustalığı mı? Yoksa okuduğu kitaplardan, izlediği filmlerden ve dinlediği müziklerden yola çıkarak farklı dünyalar arasında açtığı geçitler mi? Ama belki de bunu başarabilmesini anne-babasına, dedelerine, büyükannelerine ve onların anne-babalarının Beyrut’a olan aşkına borçlu…
Kökleri Napoli’den İzmir’e, Atina’dan Beyrut’a uzanan bir ailenin izini süren Bütün Denizler, yaklaşık yüz otuz yıllık bir tarihe ayna tutuyor; siyasi, toplumsal ve sanatsal değişim ve gelişmeleri bir sanatçının gözünden çizgilerle buluşturuyor.