Fotoğraf gezginlerinin rotasında özel bir yeri olan Sa Pa, Vietnam’ın kuzeybatısında Çin sınırının çok yakınında minicik bir kasaba. Bağlı olduğu Lao Kai eyaleti dağlık bir yörede; Himalayalar’ın en doğu kanadı olan Hoang Lien Son sıradağlarına ve Vietnam’ın en yüksek dağı olan Fansipan’a (3243 m) ev sahipliği yapıyor. Dağların nispeten alçak yamaçları pirinç tarlaları ile teraslandırılmış. Nüfusun büyük çoğunluğu çeşitli etnik azınlıklardan oluşuyor ve dağlar arasına kurulmuş köylerde yaşıyor. Lao Kai’ın gezginler için çekici bir mecra haline gelmesinin nedeni de işte bu dağ silsileleri arasında birbiri ardına yerleştirilmiş teraslı pirinç tarlaları ve yamaçların arasına serpiştirilmiş köylerde yaşayan gizemli azınlık halkları.
Aslında turizm Sa Pa için yeni bir kavram değil. Sa Pa’da ilk yerleşim, 1800’lerin sonlarında Çin sınırının kontrol edilebilmesi amacıyla Fransız kolonyal yönetimi tarafından bir garnizon olarak kurulmuş. Askerleri misyonerler takip etmiş. 1900’ların başında Fransızlar Sa Pa’ya askeri amaçla tren yolu getirince, iklimi nispeten Avrupa iklimine benzediği için ülkede yaşayan Avrupalılar Sa Pa’ya bir sağlık ve tatil beldesi olarak gelmeye başlamış. Önce yüksek rütbeli subayların konaklaması için villalar inşa edilmiş; bunu sivil misafirler için yapılan pansiyon ve oteller takip etmiş. Ancak 1945-1954 yılları arasındaki, kolonyalizmi sona erdiren savaş sırasında Sa Pa yıkıma uğramış ve bundan sonraki elli yıl içinde dünyanın unuttuğu bir yer olmuş. 1990’larda Sa Pa’yı Hanoi’a bağlayan tren yolunun tamamlanmasıyla, turizm açısından gelişme potansiyeli tekrar ortaya çıkmış.
Fansipan Ekspresi olarak anılan yataklı tren, gece Hanoi’dan kalkıyor ve sekiz saatlik bol sallantılı ve gürültülü bir yolculuğun sonunda, sabah 5.30’da Lao Kai eyaletinin başkenti olan Lao Kai’a varıyor. Sa Pa kasabası, dar ve virajlı bir kara yoluyla Lao Kai’dan bir saat kadar uzaklıkta. Gezginleri; dağ yamaçlarına teraslandırılmış pirinç tarlaları, tarlalarda çalışan renkli kıyafetli genç kızlarla çocuklar ve öküzle tarla süren erkeklerden oluşan pastoral manzaralar karşılıyor. Bölgeyi ziyaret eden gezginler Sa Pa’daki otellerde, küçük bir kısmı da bazı köylerin misafirhanelerinde konaklıyor. Sa Pa; etrafını çevreleyen dağlar, kolonyal dönemden miras kalmış mimarisi, kırmızı kiremit çatılı villaları ve gölüyle neredeyse bir İsviçre kasabasını andırıyor. Burası her ucuna yaya olarak ulaşılabilecek küçüklükte bir yerleşim beldesi.
Eyalet nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan etnik azınlıkların fiziksel özellikleri, dilleri ve gelenekleri genel nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kinhlerden farklı. Yüz hatları daha çok Çinli ya da Moğolları andırıyor. Gezginlerin ilgisini en çok çeken özellikleri giysileri. Yirmiden fazla farklı etnik gruplardan oluşan bu azınlıklar Çin’den göç etmiş ve yüzyıllar boyunca sınır bölgesinde iki ülke arasında göçebe yaşamış topluluklar. Sınırlar konusunda hassas olan Demokratik Vietnam Cumhuriyeti (Kuzey Vietnam, 1945-1976) sınırın geçirgen olması sorununu aşmak için bu halkların göç etmelerini engellemiş. Bunu da siyasi bir yaklaşımdansa ekolojik bir argüman kullanarak uygulamış. Göçebe azınlıkların tarım alışkanlıkları; belli bir bölgede ormanı temizleyip ekip biçmek, bir süre sonra bu tarlaları yakıp, başka bir alana göçmek üzerine kuruluymuş. Kuzey Vietnam hükümetinin göçerleri yerleşmeye zorlamasının gerekçesi de ormanların yok edilmesinin ve tarım arazilerinin periyodik olarak yakılmasının engellenmesiymiş. 1950 ve ’60’larda göçerler Lao Kai bölgesine yerleştirilmiş.
Yakın yıllarda önemli gelişmeler olmasına rağmen Lao Kai, Vietnam’ın en yoksul, en az sanayileşmiş ve en seyrek nüfuslu eyaleti. Lao Kai’da fakirlik sınırının altındaki insan sayısı milli ortalamanın çok üstünde. Vietnam hükümeti, 2000’li yılların başlarında Lao Kai’da yoksulluğun azalması ve ekonominin büyümesi hedefiyle turizm potansiyelinden yararlanma stratejisini benimsemiş. Hükümetin bu doğrultuda uyguladığı başlıca tanıtım yöntemi, yörede yaşayan azınlık gruplarını simgeleştirerek onları turistik obje haline getirmek olmuş. Bu pazarlama stratejisi gerçekten başarılı olmuş ki pek çok gezgin, dağlar arasındaki pirinç tarlalarının sunduğu enfes görseller ile köylerde yaşayan gizemli halkları görmek ve fotoğraflamak için, gerçekten sapa bir lokasyonda olan Sa Pa’yı programına dahil ediyor. Ancak bölgede turizmin gelişmiş olması, henüz yerel halkın yaşam standardının yükselmesine yeterince yansımış durumda değil.
Azınlıklar geçimlerini pirinç tarımı ile sağlıyor. Çoğu için o yıl ailenin karnını doyuracak kadar pirinç yetiştirememek aç kalmak anlamına geliyor. Biraz daha iyi durumda olanlar yeterince pirinç yetiştirebilmenin yanı sıra biraz sebze ve et de alabilecek kadar kazanç elde edebiliyor. Yoksulluğun başlıca nedeni pirinç üretimi için yeterli toprak olmaması. Azınlıklar küçük yaşta evlenip çok çocuk sahibi olma geleneklerini sürdürüyorlar. Çocuklar büyüdüğünde ailenin sahip olduğu toprak bölünüyor ve haneye düşen ekim alanı gittikçe küçülüyor. Geçimi zorlaştıran diğer etken doğa koşulları; dağlık alanda yılda tek ürün alabiliyorlar. Yüksek rakımda olan pirinç tarlalarında sis, soğuk ve rüzgâr çeltiğin büyümesini zorlaştırıyor. Kasım ve Mart ayları arasındaki kurak mevsimde dağ yamaçlarındaki terasları sulayabilmek için sulama sistemleri yeterli değil.
Özet olarak, Sa Pa gezginlere fevkalade çekici pastoral manzaralar sunan bir destinasyon. Farklı özelliklere sahip renkli ve ilginç giysili etnik gruplardan kadınlar Sa Pa’nın içinde, Bac Ha pazaryerinde, köylerde ve tarlalarda günlük yaşamlarının akışı içinde izlenebiliyor. Yerel rehberler önceden fiyatta anlaşarak köylerde fotoğraf çekimi organizasyonu yapıyor. Dağ yamaçlarına yerleştirilmiş pirinç tarlaları sonsuz görsel kombinasyonlar sunuyor. İronik olarak, gezginler fotoğraf fırsatı kollayarak yerel halkın peşinden giderken, yerel halk da bir şeyler satabilmek için gezginleri kovalıyor.