Ülkemizde 1950’li yıllarda başlamış, filmlerin “gişe filmi” ve “sanat filmi” diye ayrılması. O gün bugündür bu ikilik sürer gider. İkisi de birbirine karşı durarak kendini var eder. Gişe filmleri, entelektüel kesim tarafından her zaman hor görülür. Sanat filmleri, geniş halk kitleleri tarafından anlaşılmaz bulunur. Günümüzde gişe filmleri; “çerezlik film”, “popüler film” ve “otobüs filmi” gibi isimlerle anılmakta, filmler geniş halk kitleleri tarafından beğenilse de “tipik bir gişe filmi” olarak değerlendirilip küçümsenmektedir. Gişe filmleri, belirli hikâye şablonlarını ve kalıplaşmış kişileri durmadan yeniden ürettiği için tarih boyunca zararlı bulunmuştur.
Sinema tarihindeki notlara bakıldığında büyük seyirci sayılarına ulaşmış filmlerin eleştirmenler tarafından yerden yere vurulduğu görülür. Filmler, “zekâ ve zevkten mahrum” bulunur ve kendilerinden “bayağı” olarak bahsedilir. Filmlerde sebepsiz yere ortaya çıkan dansözler, bir anda şarkı söylemeye başlayan kahramanlar alaya alınır. Çıplak kadınlar, dövüş sahneleri, alaturka, filmlere hâkimdir. Yapımcılar “Halk bunu istiyor.” dedikçe eleştirmenler saldırır. Eleştirmenlere göre halk, mecbur bırakıldığı için, başka seçenekleri olmadığından bu filmlere sabır göstermektedir.
Yıl 1956, Haldun Taner gişe filmlerini kastederek şöyle yazar: “Bu yüz karası filmleri bıkmadan, usanmadan teşhir etmeli ki, yerden yere çalmalı ki yapımcı denen hayal tüccarları bir milletin kültür seviyesini bu kadar hiçe saymasınlar.”
Filmler, film olmaktan bile uzaktır. Tartışmalar giderek büyür. Gişe filmi üretenler, “Halk bunu istiyor.” demeyi sürdürür. Çünkü filmler sanatsal olmaya başladıkça gişede güç kaybetmektedir. Halk, gerçeklerden uzaklaşan filmleri belli ki daha çok sevmektedir. Entelektüeller yapımcılara kızgındır, “Yahu bu halkın istediği filmi yapmak değil, düpedüz halkın dalkavukluğunu yapmaktır!” derler.
Entelektüelleri öfkelendiren bu filmler, hangi filmlerdir? Çok satan kitapların uyarlamaları, dinî ve millî duyguları uyandıran tarihî yapımlar, inandırıcılıktan uzak melodramlar, kaba saba komediler… Sıraladığımız türdeki filmler, bugün de ticari sinemanın ana damarlarıdır. Geçmişte hangi türler tutmuşsa aslında bugün de o yapımlar gişede başarı kazanmaktadır.
Berduş (1957): Seyirci, Zeki Müren’i görmek için salonları doldurur. Film, gişe rekoru kırar. Eleştirmenler filmi, Hint filmlerine benzetir, beğenmez.
Yuvasız Kuşlar (1978): Film, gişe rekoru kırar. Arabesk film furyası, entelektüellerin hoşuna gitmez.
Recep İvedik (2008): Film, gişe rekoru kırar. Film, sınıfsal bir çatışmayı kendine dert edinmiş olsa da entelektüellerin büyük gazabına uğrar.
Yeşilçam’da, 1000’den fazla senaryo yazmış olan Bülent Oran, gişe filmlerinin küçümsenmemesi gerektiğini belirtir. Ona göre; gişe filmlerinde masalların, Karagöz’ün, Köroğlu’nun, tasavvufun, yani bu topraklara ait değer ve inançların izleri vardır. Seyirci bu yüzden gişe filmlerini daha çok sevmektedir. Halkın gelenekselliği, kadere teslimiyeti, az şeyle yetinmesi, iyimserliği vardır bu filmlerde. Sanat filmlerinin “karamsarlığı” yoktur. Her şeyin bir çözümü vardır. Nitekim karakterlerin başına ne gelirse gelsin filmler hep mutlu sonla biter. Mutlu sonla biten filmlerin gişesi her zaman daha yüksektir.
Ahlat Ağacı (2018): Film, kuyunun dibinde biter. Seyirci sayısı: 246.766.
Aile Arasında (2017): Film, evlilik teklifiyle sona erer. Seyirci sayısı: 5.289.051.
Günümüzde Recep İvedik, Düğün Dernek, Aile Arasında, Aykut Enişte, Çakallar Dans gibi birçok gişe filminin geçmişten, yani Yeşilçam’dan beslendiği hemen fark edilir. Popüler yıldızların oynadığı ve seyircileri salonlara dolduran bu yapımlar, nostaljik izler de taşımaktadır. Bildiğimiz sıcak mahalle atmosferleriyle, kaba saba olsa bile temiz kalpli kahramanlarla sıklıkla karşılaşırız. Filmler bir geleneği sürdürerek çoğunlukla düğünle sona erer. Bir masaldır, başlar ve biter.
Hem gişede başarılı olmuş hem de eleştirmenleri memnun etmiş bir film yok mudur? Vardır elbet; sayıları çok olmasa da. Yazılanlardan biliriz ki Arabesk (1989) filmi, ilk gösteriminde ayakta alkışlanmıştır. Seyircilerin maç izler gibi izlediği film, eleştirmenlerden övgüler alır. Eşkıya (1996) filmi de uzun süre salonlarda kalmış, hem seyircinin hem de eleştirmenlerin büyük beğenisini kazanmıştır. Eyyvah Eyvah ve Düğün Dernek gibi film serilerinin hem entelektüel kesimin hem halkın beğenisini kazandığı söylenebilir.
“Gişe filmi” ve “sanat filmi” ayrımını anlamak; seyircinin neyi, neden izlemek istediğini ve neyi görmekten kaçtığını anlamaktır. Bu da bize kendimiz ve içinde bulunduğumuz toplum hakkında birçok şeyi gösterebilir.