ADALET BİRLİĞİ VS ADALET BİRLİĞİ

DC Comics’in merakla beklenen Adalet Birliği (Justice League) filmi 2017’de vizyona girmişti. Ama filmle ilgili bir burukluk vardı çünkü filmin çoğunu çeken Zack Snyder filmi tamamlamamıştı ve film Joss Whedon imzası ile beyaz perdeye taşınmıştı.

İlk Adalet Birliği filminde de şüphesiz pek çok efsanevi sahne vardı ve DC Comics filmi olarak tatmin ediciydi. Ama Snyder versiyonu pek çok hayran için bir merak konusu hatta “Ah keşkem keşkem” olarak kalmıştı ki imkânsız gerçek oldu ve Snyder kendi versiyonunu yayınlamayı başardı.

Burada ilkin dikkatimizi çeken öğelerden biri süre. Snyder’in JL versiyonu dört saat, yani JL’nin ve standart bir filmin iki katı. Bu durumun, DC Comics tarafından ana film olarak seçilmemesinin sebeplerinden biri olması çok olası. Bir diğer sebep ise filmin anlatım şeklinin daha karanlık olması ve gişe sinemasının hazzetmeyeceği bir noktaya kayması olabilir.

Filmin iki versiyonu arasındaki farklar saymakla bitmeyecek gibi belki ama yine de bazılarını saymadan geçemeyeceğim. Filmin açılış sekansından itibaren farklı bir yolda yürüyeceğimizi anlıyoruz.

Filmin, Superman’in ölümüyle dünyanın umudunu kaybetmesi ve daha karanlık bir yola girmesi fikri üzerine kurulu olduğunu göz önünde bulundurursak Snyder’ın açılışı da Superman’in ölüm anıyla yapması yerinde olmuş. İlk bölümün devamında da film boyunca duymaya devam edeceğimiz kuzey esintili müziklerle beslenmiş bir ağıt havası var.

Steppenwolf ise burada tamamen bambaşka bir tasarımla karşımıza çıkıyor. Sadece zırh tasarımıyla değil, ordusundan tutun konuşmalarına kadar farklı bir Steppenwolf var. Bu da kötü adamımızı gerçek bir kötüye dönüştürüyor. Korku kokusuna giden böcekler yerini askerlere bırakırken, sürekli kutularla “Anam çilekeş anam” vari konuşmalar yapan Steppenwolf’dan da kurtulmuş oluyoruz. İşin içine Desaad ve Darkseid’ın da girmesiyle karanlık taraf bahsi sürekli yükseltiyor. Ve Steppenwolf da bir tipten çıkıp, kendini Darkseid’a kanıtlamak ve kefaretini ödemek isteyen bir karaktere dönüşüyor.

Themiscira ve Atlantis sahnelerinin daha geniş sunulması filmin dokusunu değiştiren önemli öğelerden. Bu sahnelerle kadim halklar hikâyesine sağlam bir taban kazandırmakta. Bu doku farkları filmi sıradan bir DC kalitesinden çıkartıp, neredeyse Truva derecesinde sahneleriyle bir Yunan trejedyasına yaklaştırıyor.

Ayrıca Amazonların savaşı, bize neyle karşı karşıya olduğumuzu göstererek, sinemanın temel “anlatma, göster!” mottosunun hakkını veriyor. DC’nin yayınlamayı seçtiği JL’e baktığımızda aslında ana kötüden hiçbir zaman korkmadığımızı fark ediyoruz. Ayrıca son ana kutunun savunmasız bırakılması gibi mantık hataları denilecek boşlukları var. Snyder ise kostümlerden diyaloglara tüm farklar ile bizi eski çağlardan kalma bir kötülükle karşı karşıya olduğumuz gerçeğine adım adım götürüyor.

Çizgi romanlara baktığımızda DC evreninin Marvel evreninden daha karanlık bir gerçekliği olduğunu kolaylıkla fark edebilsek de DC, belki de sinemada Marvel’ın başarısına yetişememesinin etkisiyle daha az karanlık, daha “Yenilmezlervari” bir JL ile vizyona girmeyi seçmiş.

Snyder versiyonunda şakalaşmaların dozunun azlığı da bu karanlık dokuyu korumak için önemli bir unsur. Savaştan kaçmaya çalışan Flash yerine kıyameti geri saran Flash’ı görmemiz, Cyborg’un babasının son ana kutuyu korurken ölmesi gibi farklarla, Snyder bize “Burası Marvel’a benzemez. Burası DC, burada her şey gerçek.” demiş.

Batman’in Superman ile yüzleşmesi ve Lois’in hikâyedeki rolü de tamamen farklı giden akışlardan. Ki bu kısım “açık ara Snyder” diyemeyeceğimiz nadir yerlerden olabilir. Yokluğunu hemen fark edeceğimiz bir diğer sahne de “Everybody Knows” sahnesi. İslamafobik saldırıların ve pes etmiş insanların efsanevi şarkı eşliğinde gösterildiği ve “Supermansiz dünya umutsuz dünya” mesajını aklımıza kazıyan bu sahnenin Snyder’ın olmaması da şaşırtıcı. Öte yandan filmin ana örgüsüne katkısı olmadığı halde fazlasıyla yer ayrılan Rus aile hikayesinin olmayışı da fark ediliyor; iyi ki de ediliyor 🙂

Şüphesiz DC hayranlarının gözlerini yuvalarından çıkartan bir diğer konu da Martien Manhunter’ın gözükmesi. Ayrıca Martien’ın, Lois’i ziyareti ve Batman’in, Wonder Woman’a  Flash’ın “Lois her şeyin anahtarı” dediği rüyasını / öngörüsünü anlatması ile filmin sonundaki rüya sekansını birleştirdiğimizde bize daha da karanlık bir alternatif akışın vaat edildiğini söyleyebiliriz.

Sonuç olarak Snyder Cut’ın yayınlanmış olması mucizesine tüm DC ve Snyder hayranlarının şükrettiği şüphesiz. DC, formüle edilmiş sinemaya uymayan Snyder’ı harcamış olsa da hangisinin iyi olduğuna artık seyirci karar verecek. Burada yarışan iki farklı Adalet Birliği’nden öte, sinemanın ne olduğunu tekrar tartışabileceğimiz bir proje var elimizde.

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz