MACAR EDEBİYATINDAN BİR KLASİK: “TARLAKUŞU”

Dezső Kosztolányi’nin, evde kalmış kızlarını bir haftalığına köye gönderen bir anne babanın hayatının sessiz altüst oluşunu anlattığı romanı Tarlakuşu, Erdal Şalikoğlu’nun çevirisiyle Telemak Kitap’tan çıktı.

Macar edebiyatının büyük ustalarından Kosztolányi, doğduğu şehir Szabadka’dan türettiği hayali taşra şehri Sárszeg’de dünyanın ilk günlerinden beri insanları perişan etmiş bir açmazın peşine düşüyor. Artık yaşlanmış çift başbaşa kalınca uzun zamandır –sebepsiz yere– geri kaldıkları şehir hayatına karışır. Restorana giderler, tiyatro izlerler. Baba eski dostlarıyla içer, sarhoş olur. Evde kalmış kızlarının yokluğu varlığında konuşamadıkları şeylerin yüzeye vuruşunu tetikler. Çok sevdikleri kızlarına dair telaffuz edemedikleri, birbirlerine itiraf edemedikleri bir kusur onları yer bitirir.

“Tarlakuşu’nun çirkinliği bir sembol değildir. Bu çirkinlik, unutmayı, yok etmeyi çok istediğimiz, ama mümkün olmayan, her zaman geri gelen, her zaman bizimle olan, acımasız, tıpkı babasıyla birlikte olan bir kız çocuğu gibi, adlandırılamayan endişedir. Tarlakuşu’nun çirkinliği, yumuşak şişkinliği, donukluğu, agresif iyiliği: biziz. Bu kadar katı, bu kadar öngörülebilir, bu kadar kişiliksiz, bu kadar Macar olan bizim hayatlarımızdır. Tarlakuşu ebedidir. Kurtuluş yoktur. Küçük kuşumuz her zaman evine uçar.” – Péter Esterházy

Cevap Ver

Yorumunuzu giriniz
Adınızı giriniz